VİŞNE AĞAÇLARI TOPRAĞA DÜŞECEK
Arıza Baykuşlar [email protected] http://arizabaykuslar.wordpress.com/“
Ben aldım! Sonunda borcun üstüne tam doksan bin verdim ve Vişne Bahçesi benim oldu. Benimle alay etmeyin! Cahil Yermo, kışın çıplak ayakla gezen Yermo! Babamla dedemin köle oldukları Vişne Bahçesi’ni satın aldım! Vişne ağaçları toprağa düşecek.
Burada yazlıklar yapacağız. Torunlarımız, torunlarımızın çocukları hayat bulacak burada” Paris’te geçirdiği uzun yıllar sonrasında ülkesine dönen Ranyevskaya’nın (Hümay Güldağ Belgin) ağzından dökülen şu sözcüklerle, Cem Yılmazer’in tasarladığı üç tarafı yüksek tahta perdeli, kapısı içerden sürgülü dekorla “Vişne Bahçesi” ne giriyoruz. “Vişne bahçem benim! Gökyüzündeki melekler korumuş seni”.
Çimli bir toprak döşeme üzerine yerleştirilen uzunca bir masa, tavandan sarkan dal parçaları ve masa çevresinde dizili sandalyelerden oluşan, gösterişten uzak, sade ve göz yormayan bir dekora bakıyorsunuz.
Gözünüzün, sahne ışıkları altında seçebildiği her canlı ve cansızın rengi pastel ve siz gözlerinizi pudraya daldırmış gibi seyrediyorsunuz. Kostümler pudra pembeleri, kemik tonları, danteller, taftalar, eldivenler, peruklar, kurdelelerle bezeli bir şıklık yaratıyor ama Lopahin (Engin Alkan) hariç! Makyaj yine Lopahin hariç beyaza bulanmış maske şeklinde bol pudralanmış! Günümüz dünyasının iş bitirici tiplerinin klişe kıyafeti olan takım elbise, kravat iğnesi, saat, küçük parmakta yüzük donanımı ile Engin Alkan (Lopahin), yaşattığı tipi Vişne Bahçesi’ne yabancılaştırıyor. Seyirci, zihninde Lopahin’i bir yere Vişne Bahçesi ahalisini başka bir yere oturtuveriyor.
Bu ayrıksamayla, hiçbir sıkıntı çekmeden verilmek istenen mesajların kriptosunu bir bir çözüyorsunuz. Oyun metninde olmayan açılış sahnesine Firs’i de katarak yönetmen dikkatleri yaşlı Firs üzerinde toplamayı başarıyor. Finalde de Firs üzerinden perde diyeceğinin ip uçlarını başından vermiş oluyor. Kitap dolabının yüz yıllık doğum gününü kutlayası gelen Gayev, gereksiz lafazanlığı, bilardo vuruşları dolu laf bitimleriyle, ortaya şerefini ve mutluluğunu da koymuş olsa dahi Vişne Bahçesi’ni satılmaktan kurtaramıyor.
Arıza Baykuşlar’ın dikkati iki karakter üzerinde yoğunlaştı; Varya ve Şarlotta! Lopahin’e olan aşkına karşılık bulamayan ve sürekli duygularıyla alay edildiğini hisseden Varya’nın ilk perdenin kapanış sahnesinde çorba içerken midesinin bulunmasını, ağzındaki çorbayı tabağına kusmasını, karartılmış sahnede tek ışık altında etkilenerek izledik. Duygularının aldatılmasında yaşadığı acı seyirciye olanca içtenliğiyle geçti. Kendimizi Varya’nın yerine koyduk ve duygularımızla oynanmış gibi hissettik.
O denli samimi bir oyundu Varya rolünde izlediğimiz Berna Adıgüzel’in oyunu! Sadece, ışık bir süre daha Varya üzerinde kalabilirdi, erken karardı diyebiliriz. Şarlotta! İlk perdede kızılderilileri andıran tüylü kostümü, ikinci perdede Medea kostümü uyarlamasıyla palyaço burnunu pek güzel birbirine uyduran Şarlotta! Sahne önünde tek ışık altında hem hayat öyküsünü içimiz acıyarak dinlediğimiz hem de vişne bahçesinin satışından sonra işsiz güçsüz ortada kalışını, sahnenin aynı yerinde, aynı tek ışık altında, yapmaya kendini zorladığı son illüzyon gösterilerinin bitiminde, içindekileri Varya gibi ağzından ip boşaltarak kusan Şarlotta!
Gidişinin sıradan bir kostüm ve sıra dışı bir hayal kırıklığı ile ezilip iş isteyerek oluşu ne hazin! Trofimov karakteri, Rusya’da gerçekleşmekte olan dönüşüm ve değişime çokça dikkatleri çekmeye çalıştıysa da, yoldan geçen yolcu niyetine yönetmenin Vişne Bahçesi’nin sürgüsünü kaldırtarak içeri aldığı günümüz giyimli beş gençten, haki renk parkalı ve siyah postallı olanının, kendine verilen altını yere atıp üzerine tükürmesiyle gözden düşüyor.
“Acı çeken kardeşim! Volga’nın sesini dinle! Volga acı çekenlerle dolu” dediğinde parkalı genç Trofimov’dan hem rolü hem alkışı çalmış oluyor, seyircinin gözünde! “Yeni efendiniz benim” diye haykırarak masanın üzerine çıkan Lopahin’in ödeyebileceğini söyleyerek kırıp döktüğü tabak bardak kırıklarından sıyrılarak Ranyevskaya’yı öpmesi para ve gücün sahibi olduğunu gösteriyor.
Biz, hiç ayrıksı bulmadık. Arıza Baykuşlar olarak; son sahnede Firs’in boş masa üzerine uzanarak ölümü karşılamasıyla, Vişne Bahçesi’nin sonunun gelmesi metoforu sırasında, testere ve ağaç devrilmesi sesi birbirine eşlik etseydi etkisini artırırdı diye düşünüyoruz.
Engin Alkan’ın yönetimine ve oyunculuğuna, tüm Vişne Bahçesi oyuncularının emeklerine sağlık!
Ben aldım! Sonunda borcun üstüne tam doksan bin verdim ve Vişne Bahçesi benim oldu. Benimle alay etmeyin! Cahil Yermo, kışın çıplak ayakla gezen Yermo! Babamla dedemin köle oldukları Vişne Bahçesi’ni satın aldım! Vişne ağaçları toprağa düşecek.
Burada yazlıklar yapacağız. Torunlarımız, torunlarımızın çocukları hayat bulacak burada” Paris’te geçirdiği uzun yıllar sonrasında ülkesine dönen Ranyevskaya’nın (Hümay Güldağ Belgin) ağzından dökülen şu sözcüklerle, Cem Yılmazer’in tasarladığı üç tarafı yüksek tahta perdeli, kapısı içerden sürgülü dekorla “Vişne Bahçesi” ne giriyoruz. “Vişne bahçem benim! Gökyüzündeki melekler korumuş seni”.
Çimli bir toprak döşeme üzerine yerleştirilen uzunca bir masa, tavandan sarkan dal parçaları ve masa çevresinde dizili sandalyelerden oluşan, gösterişten uzak, sade ve göz yormayan bir dekora bakıyorsunuz.
Gözünüzün, sahne ışıkları altında seçebildiği her canlı ve cansızın rengi pastel ve siz gözlerinizi pudraya daldırmış gibi seyrediyorsunuz. Kostümler pudra pembeleri, kemik tonları, danteller, taftalar, eldivenler, peruklar, kurdelelerle bezeli bir şıklık yaratıyor ama Lopahin (Engin Alkan) hariç! Makyaj yine Lopahin hariç beyaza bulanmış maske şeklinde bol pudralanmış! Günümüz dünyasının iş bitirici tiplerinin klişe kıyafeti olan takım elbise, kravat iğnesi, saat, küçük parmakta yüzük donanımı ile Engin Alkan (Lopahin), yaşattığı tipi Vişne Bahçesi’ne yabancılaştırıyor. Seyirci, zihninde Lopahin’i bir yere Vişne Bahçesi ahalisini başka bir yere oturtuveriyor.
Bu ayrıksamayla, hiçbir sıkıntı çekmeden verilmek istenen mesajların kriptosunu bir bir çözüyorsunuz. Oyun metninde olmayan açılış sahnesine Firs’i de katarak yönetmen dikkatleri yaşlı Firs üzerinde toplamayı başarıyor. Finalde de Firs üzerinden perde diyeceğinin ip uçlarını başından vermiş oluyor. Kitap dolabının yüz yıllık doğum gününü kutlayası gelen Gayev, gereksiz lafazanlığı, bilardo vuruşları dolu laf bitimleriyle, ortaya şerefini ve mutluluğunu da koymuş olsa dahi Vişne Bahçesi’ni satılmaktan kurtaramıyor.
Arıza Baykuşlar’ın dikkati iki karakter üzerinde yoğunlaştı; Varya ve Şarlotta! Lopahin’e olan aşkına karşılık bulamayan ve sürekli duygularıyla alay edildiğini hisseden Varya’nın ilk perdenin kapanış sahnesinde çorba içerken midesinin bulunmasını, ağzındaki çorbayı tabağına kusmasını, karartılmış sahnede tek ışık altında etkilenerek izledik. Duygularının aldatılmasında yaşadığı acı seyirciye olanca içtenliğiyle geçti. Kendimizi Varya’nın yerine koyduk ve duygularımızla oynanmış gibi hissettik.
O denli samimi bir oyundu Varya rolünde izlediğimiz Berna Adıgüzel’in oyunu! Sadece, ışık bir süre daha Varya üzerinde kalabilirdi, erken karardı diyebiliriz. Şarlotta! İlk perdede kızılderilileri andıran tüylü kostümü, ikinci perdede Medea kostümü uyarlamasıyla palyaço burnunu pek güzel birbirine uyduran Şarlotta! Sahne önünde tek ışık altında hem hayat öyküsünü içimiz acıyarak dinlediğimiz hem de vişne bahçesinin satışından sonra işsiz güçsüz ortada kalışını, sahnenin aynı yerinde, aynı tek ışık altında, yapmaya kendini zorladığı son illüzyon gösterilerinin bitiminde, içindekileri Varya gibi ağzından ip boşaltarak kusan Şarlotta!
Gidişinin sıradan bir kostüm ve sıra dışı bir hayal kırıklığı ile ezilip iş isteyerek oluşu ne hazin! Trofimov karakteri, Rusya’da gerçekleşmekte olan dönüşüm ve değişime çokça dikkatleri çekmeye çalıştıysa da, yoldan geçen yolcu niyetine yönetmenin Vişne Bahçesi’nin sürgüsünü kaldırtarak içeri aldığı günümüz giyimli beş gençten, haki renk parkalı ve siyah postallı olanının, kendine verilen altını yere atıp üzerine tükürmesiyle gözden düşüyor.
“Acı çeken kardeşim! Volga’nın sesini dinle! Volga acı çekenlerle dolu” dediğinde parkalı genç Trofimov’dan hem rolü hem alkışı çalmış oluyor, seyircinin gözünde! “Yeni efendiniz benim” diye haykırarak masanın üzerine çıkan Lopahin’in ödeyebileceğini söyleyerek kırıp döktüğü tabak bardak kırıklarından sıyrılarak Ranyevskaya’yı öpmesi para ve gücün sahibi olduğunu gösteriyor.
Biz, hiç ayrıksı bulmadık. Arıza Baykuşlar olarak; son sahnede Firs’in boş masa üzerine uzanarak ölümü karşılamasıyla, Vişne Bahçesi’nin sonunun gelmesi metoforu sırasında, testere ve ağaç devrilmesi sesi birbirine eşlik etseydi etkisini artırırdı diye düşünüyoruz.
Engin Alkan’ın yönetimine ve oyunculuğuna, tüm Vişne Bahçesi oyuncularının emeklerine sağlık!
Vişne Bahçesi
Posted on Aralık 7, 2012by cansuuyamann
Vişne Bahçesi, on dokuzuncu yüzyılda sanayileşme çabalarının ortasında yaşamlarını sürdürmeye çalışan insanları yani burjuva, aristok ve arada kalanları anlatan bir eser aslında. Sanayileşme dediğimiz sadece üretim tarzının değişmesini değil, toplumların yeniden yapılanmasını ,katmanların yer değiştirmesini, yeni siyasi sistemler kurulmasını ifade eden geniş bir kavram. Yeni dünyaya ayak uydurmaya çalışan bir Rusya var karşımızda ve de susturulmaya çalışılan muhalefet. İlginç gelmedi değil mi? Hala dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar susturulmaya, düşünceler katledilmeye çalışılıyor. Demek ki insanlığın gelişimi teknolojinin ilerlemesiyle eşit gitmiyor,hatta gerisinde kalıyor.(burada kastımız düşünsel ilerleme ve özgürlük)
Anton Çehov’un 44 yaşında hayata veda etmeden önce yazdığı önemli eserlerinden biri olan Vişne Bahçesi, kaynayan Rus topraklarının bahçeye yansıtılmış halidir aslında. Oyunda her karakter farklı ilmeklerle örülmüş ve minyatür bir toplum oluşturulmaya çalışılmıştır.
Tiyatro sahnesinde “Vişne Bahçesi”ni ilk kez izlediğim için karşılaştırma yapma imkanım yok fakat akıcı ve tam yerinde yer alan esprileriyle sıkılmaya yer bırakmayan bir oyun. Eserin asıl vermek istediği mesajdan sapmamasıyla da daha da akılda kalıcı hale gelmiş.
“Vişne Bahçesi” sırf Engin Alkan’ı görmek amacıyla da gidenler vardır muhakkak, ki haksız değiller, ancak her ne amaçla giderseniz gidin öncesinde mutlaka o dönem hakkında kısa bir bilgi edinin. Bu oyundan kopmamanız için çok yararlı olacaktır.
Tiyatrocu olmak cesaret ve sabır işidir, “Vişne Bahçesi’nin tüm oyuncularına bize güzel bir çarşamba gecesi yaşattıkları için teşekkür ederiz..
Vişne Bahçesi, on dokuzuncu yüzyılda sanayileşme çabalarının ortasında yaşamlarını sürdürmeye çalışan insanları yani burjuva, aristok ve arada kalanları anlatan bir eser aslında. Sanayileşme dediğimiz sadece üretim tarzının değişmesini değil, toplumların yeniden yapılanmasını ,katmanların yer değiştirmesini, yeni siyasi sistemler kurulmasını ifade eden geniş bir kavram. Yeni dünyaya ayak uydurmaya çalışan bir Rusya var karşımızda ve de susturulmaya çalışılan muhalefet. İlginç gelmedi değil mi? Hala dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlar susturulmaya, düşünceler katledilmeye çalışılıyor. Demek ki insanlığın gelişimi teknolojinin ilerlemesiyle eşit gitmiyor,hatta gerisinde kalıyor.(burada kastımız düşünsel ilerleme ve özgürlük)
Anton Çehov’un 44 yaşında hayata veda etmeden önce yazdığı önemli eserlerinden biri olan Vişne Bahçesi, kaynayan Rus topraklarının bahçeye yansıtılmış halidir aslında. Oyunda her karakter farklı ilmeklerle örülmüş ve minyatür bir toplum oluşturulmaya çalışılmıştır.
Tiyatro sahnesinde “Vişne Bahçesi”ni ilk kez izlediğim için karşılaştırma yapma imkanım yok fakat akıcı ve tam yerinde yer alan esprileriyle sıkılmaya yer bırakmayan bir oyun. Eserin asıl vermek istediği mesajdan sapmamasıyla da daha da akılda kalıcı hale gelmiş.
“Vişne Bahçesi” sırf Engin Alkan’ı görmek amacıyla da gidenler vardır muhakkak, ki haksız değiller, ancak her ne amaçla giderseniz gidin öncesinde mutlaka o dönem hakkında kısa bir bilgi edinin. Bu oyundan kopmamanız için çok yararlı olacaktır.
Tiyatrocu olmak cesaret ve sabır işidir, “Vişne Bahçesi’nin tüm oyuncularına bize güzel bir çarşamba gecesi yaşattıkları için teşekkür ederiz..
Vişne Bahçesi
Ayşegül Hepileri
Bu izlediğim kaçıncı Vişne Bahçesi pek hatırlayamıyorum ama
3 veya 4. sanırım. Geçen hafta canım arkadaşımla izlediğim Vişne Bahçesi ise Şehir Tiyatrolarında sahneleniyor, rejisi ise Engin Alkan'a ait. Oyun Rusya'da aristokrat bir ailenin mal varlığını, yavaş yavaş yitirip, en sonunda, ellerinde kalan son sey olan vişne bahçelerini de satılığa çıkarmaları ve gitgide ailenin dağılmasını anlatan bir klasik. (bilindiği üzere) Genel olarak iyi sahnelenmiş diyebilirim. Biraz kısaltılabilinirmiş, bana göre bazı sahneler gereksiz, çıkartılabilinir ama bu bir izleyici olarak naçizane benim düşüncem. Zaman zaman oyunun temposu düşse ve o anlarda bana hafiften bir sıkıntı gelse de, bunu, beraber izlediğim arkadaşımla da paylaştığımız üzere, Çehov' a bağladık büyük oranda. Bazen oyunda, sanki, birşeyler oluyormuş da ama sanki bir taraftan da hiçbir şey olmuyormuş gibi geliyor insana. Böyle söylediğimde arkadaşımın verdiği yanıt süperdi;
'' e Çehov izliyoruz'' :) Evet gerçekten de öyle.
Engin Alkan oyunu yönettiği gibi, Lopahin olarak, oyuncular arasında da yerini alıyor. Bence tüm oyuncular arasında tecrübesiyle öne de çıkıyor elbette ama bunu iyi anlamda söylüyorum birilerinin önüne geçme çabası değil kastettiğim şey. Oyunda dikkatimi çeken ve beni etkileyen oyunculardan biri de bu aristokrat aileden farklı duran, sihirbaz Şarlotta karakterindeki Işıl Zeynep Tangör. Başlangıçtaki karakterin (ki son derece iyi bir sihirbazdı) sona yaklaştığımızda geçirdiği değişimi, tüm yaşananlardan aldığı payı, korkularını görmek etkileyiciydi doğrusu.
Sahnede her zaman ve tek gördüğümüz nesne, uzun ve büyük şık bir masa, olaylar zaten genel olarak bu masa etrafında geçiyor. Dekor son derece sade, basit düşünülmüş ama oyuna da hizmet ediyor.
Işık tasarımında Cem Yılmazer klasik bir oyuna getirdiği yenilikçi modern anlayışı öyle iyi uygulamış ki etkilenmemek elde değil. Kendisinin hayranıyım :) hem sahne hem ışık tasarımı şahane, ellerine sağlık.
Sahne ışık derken kostümlerin de hakkını vermek lazım. Özellikle Hümay Güldağ Belgin'in (evin Hanımı Ranyevskaya karakterinde) giydiği kostümler göz alıcıydı keza diğer oyuncuların kostümleri
de aynı şekilde. Kostüm tasarımcısı Duygu Türkekul'u da tebrik ederim onun da ellerine sağlık.
Özetle Kağıthane Sadabad Sahnesi'nde izlediğim Vişne Bahçesi iyi bir reji meraklılarına tavsiye olunur efenm. İyi seyirler dilerim.
Ayşegül Hepileri
Bu izlediğim kaçıncı Vişne Bahçesi pek hatırlayamıyorum ama
3 veya 4. sanırım. Geçen hafta canım arkadaşımla izlediğim Vişne Bahçesi ise Şehir Tiyatrolarında sahneleniyor, rejisi ise Engin Alkan'a ait. Oyun Rusya'da aristokrat bir ailenin mal varlığını, yavaş yavaş yitirip, en sonunda, ellerinde kalan son sey olan vişne bahçelerini de satılığa çıkarmaları ve gitgide ailenin dağılmasını anlatan bir klasik. (bilindiği üzere) Genel olarak iyi sahnelenmiş diyebilirim. Biraz kısaltılabilinirmiş, bana göre bazı sahneler gereksiz, çıkartılabilinir ama bu bir izleyici olarak naçizane benim düşüncem. Zaman zaman oyunun temposu düşse ve o anlarda bana hafiften bir sıkıntı gelse de, bunu, beraber izlediğim arkadaşımla da paylaştığımız üzere, Çehov' a bağladık büyük oranda. Bazen oyunda, sanki, birşeyler oluyormuş da ama sanki bir taraftan da hiçbir şey olmuyormuş gibi geliyor insana. Böyle söylediğimde arkadaşımın verdiği yanıt süperdi;
'' e Çehov izliyoruz'' :) Evet gerçekten de öyle.
Engin Alkan oyunu yönettiği gibi, Lopahin olarak, oyuncular arasında da yerini alıyor. Bence tüm oyuncular arasında tecrübesiyle öne de çıkıyor elbette ama bunu iyi anlamda söylüyorum birilerinin önüne geçme çabası değil kastettiğim şey. Oyunda dikkatimi çeken ve beni etkileyen oyunculardan biri de bu aristokrat aileden farklı duran, sihirbaz Şarlotta karakterindeki Işıl Zeynep Tangör. Başlangıçtaki karakterin (ki son derece iyi bir sihirbazdı) sona yaklaştığımızda geçirdiği değişimi, tüm yaşananlardan aldığı payı, korkularını görmek etkileyiciydi doğrusu.
Sahnede her zaman ve tek gördüğümüz nesne, uzun ve büyük şık bir masa, olaylar zaten genel olarak bu masa etrafında geçiyor. Dekor son derece sade, basit düşünülmüş ama oyuna da hizmet ediyor.
Işık tasarımında Cem Yılmazer klasik bir oyuna getirdiği yenilikçi modern anlayışı öyle iyi uygulamış ki etkilenmemek elde değil. Kendisinin hayranıyım :) hem sahne hem ışık tasarımı şahane, ellerine sağlık.
Sahne ışık derken kostümlerin de hakkını vermek lazım. Özellikle Hümay Güldağ Belgin'in (evin Hanımı Ranyevskaya karakterinde) giydiği kostümler göz alıcıydı keza diğer oyuncuların kostümleri
de aynı şekilde. Kostüm tasarımcısı Duygu Türkekul'u da tebrik ederim onun da ellerine sağlık.
Özetle Kağıthane Sadabad Sahnesi'nde izlediğim Vişne Bahçesi iyi bir reji meraklılarına tavsiye olunur efenm. İyi seyirler dilerim.
Geçmişe Tutunuş
Posted by Öznur Doğan
2012-2013 tiyatro sezonunu Ferhan Şensoy Ferhangi Şeyler ile açmış birisi olarak araya bir ay koyup Şehir Tiyatroları ile devam etmek oldukça lezzetli bir adım oldu. İlk durağım bu sene Vişne Bahçesi oldu. Lise yıllarından bu yana Anton Çehov ile bütünleşmiş bu eseri izlemek heyecan verici bir deneyim olacaktı evet. Martı’yı daha önce okumuş ve yazmıştım hatta burada. Şimdi Vişne Bahçesi’ni özellikle izledikten sonra yazabilmek benim için güzel bir duygu.
Sadabah Sahnesi’nde izleme fırsatını bulduğum Vişne Bahçesi’nden çıktığımda tam anlamı ile huzur ile dolmuştum. Sadece huzur değil müthiş bir gerginlik de söz konusuydu vücudumda. Neden böyle olduğunu şimdi sırayla size anlatıyorum.
İlk olarak gerçek bir yazar olduğunu bize her gün bir kez daha kanıtlayan Anton Çehov var ortada. Maslak 1453 ile hayatımızda yükseliş yapan Ali Ağaoğlu’nu bugün Lopahin karakteri içerisinde bulduk. Vişne Bahçesi’ni satın aldıktan sonra baltadan geçirmeye karar veren bir adam söz konusu. Ne kadar garip değil mi insan barbarlığının yüzyıllar boyunca aynı kalmış olması? Anton Çehov’un gördüğü insan portresi ile günümüzdeki insan portresinin aynı olması. İşte ilk saniyede Anton’un zamanötesi olduğunu görmüştük. Tabii ki devamı gelecekti.
Zenginliğini saçarak bitirmiş, bundan da hiç ders almamış bir kadın olan Andreyevna Ranevskaya Dostoyevski’nin Kumarbaz’ından çıkmış gibiydi sanki. Hatta biraz daha geriye gidersek Fransız Devrimi öncesinde yaşayan bir düşes olabilirdi layıkıyla. Sahip olduğu değerlerden uzaklaşmak istemeyen, yeni gelen hayat şartlarına ayak uydurmakta direten bir kadın Andreyevna. Etrafında onu hoş tutacak dostlara ihtiyacı var çünkü birey olarak sahip olduğu tek şey parası. Sevdiği adamın karşısında güçsüz ve zaaf dolu bir kadın. Para onun gözünde önemsiz bir kağıt, bilemediniz metal parçası. Yine de bu para uğruna kaybedeceği sadece çocukluğu değil geleceği de olacaktır.
Oyun boyunca sadece bir ailenin çöküşüne değil aynı zamanda Rusya’nın çöküşüne de tanık oluyoruz. Zenginlerin artık zenginliklerini kaybettikleri, köleliğin ortadan kalktığı ve köylülerin para kazanarak zenginler ile yer değiştirdiği o döneme dönüyoruz. Rusya’yı bekleyen daimi çöküşün habercisi olan bu sahnelerde aslında sadece Rusya’yı değil, dünya üzerindeki her ülkeyi görüyoruz. Yıkılan burjvaziler, yerine geçen yeni soylular, zenginler ile fakirlerin arasında açılan büyük uçurumlar, geçmişten gelen hırslar ve geçmişe tutunmaya çalışmalar.
Çehov’un yazdığı bu eserde ve Engin Alkan’ın yönettiği oyunda her bir dakika neredeyse farklı bir imge ile doluydu. Örneğin Lopahin’in diğerlerinden farklı ve renkli giyinmesi. Ranevskaya ve etrafındaki herkesin tek bir terziden çıkmış, Avrupa kokan kıyafetlerine ve gösteriş düşkünlüklerine karşılık Lopahin’in daha günlük, daha doğrusu daha çağına uygun giyinmesi. Aynı şekilde herkesin İngiliz soyluları gibi bembeyaz görünmeye çalışmaları, daha da Rus olmaya çalışmaları karşısında Lopahin’in kendi rengindeki cildi. Göstermekten utanmadığı köylülüğüne karşılık aristokrasinin daima göstermeye çabaladığı şıklığı.
Vişne Bahçesi’nin sadece bir bahçe değil de aynı zamanda bir ailenin, aristokrasinin gösteriş düşkünlüğünü temsili. Bunu satın alan Lopahin’in aristokrasi zincirlerini kırması, ailesinin kölelikten gelmesine rağmen bu bahçeyi satın alarak tüm geçmişini de satın aldığını hissetmesi. Aslına bakarsanız Frederick Douglass’ın bir köleden aktiviste dönüşmesinin hikayesine çok benzemekte.
Devrimin yaklaştığının çağrısını veren gençlerin sahneye girdiği anda üç farklı zamanın bir araya gelmesi; geçmişin izinde yaşayan aristokratlar, anı fırsat bilen yeni zenginler ve geleceğin değişeceğine inanan devrimciler.
Firs’ün eğitiliş ve hayatını geçiriş tarzı üzerine son sahnede dahi efendisini üzdüğü için üzülmesi ve kendini suçlu bulması.
Charlotta Ivanova’nın melankolik ve bir o kadar farklı yapısı. Alman mürebbiyeler tarafından yetiştirilen küçük bir çocuk, büyüdüğünde Alman mürebbiyeye dönüşür. Bu noktada Çehov yaşatılanların yaşanılanlara döneceğinin sinyalini verir.
Anya ve Varya’nın arasındaki fark. Evlatlık çocuk ve öz evlat arasındaki o belirsiz fakat daima can yakan bağ. Aynı zamanda Varya’nın daha içine kapanık bir kadın olması, Anya’nın ise aşkını ulu orta yaşayabilmesi.
Yasha’nın Avrupa gezisinden sonra tamamen bir kimlik değişikliğine gitmesi. Genç nesilin köklerinden çok hızlı bir şekilde kopmaya hazır olması.
Fakat beni en çok etkileyen ve hatta ağlatan sahne olarak Ranevskaya’nın 7 yaşında Volga Nehri’nde ölen oğlu için Peter’i gördükten sonra isterik bir şekilde krize girmesi. Bu sadece bir annenin çocuğunu gömmesi değil bu aynı zamanda Rusya’nın geleceğini Volga Nehri’ne bırakması, bir ailenin erkek oğul olarak kurtarıcısının / yöneticisinin yitip gitmesi, aynı zamanda bir annenin daima sevgilisi olmaya hazır oğlunun yok olmasıdır. Bu noktadan sonra Ranevskaya hiçbir zaman için tam bir kadın olamayacaktır.
Vişne Bahçesi her yanı ile hem günümüze hem de aşikar ki geleceğimize hitap eden bir oyun. Aslına bakarsanız son olarak söylemek istediğim bir şey var. Anton Çehov’un öne çıkarmak istediği nokta Vişne Bahçesi’nin bir gösteriş unsuru olduğu. Aristokrat ailelerin hiç ilgilenmese bile onları temsil ettiğini düşündüğü bahçelerin onlara kendilerini iyi hissettirdiği. Fakat soruyorum, siz o toplumun o zengin yaşantının içine doğsaydınız ve para harcamak sizin için bir lüks olmasaydı Ranevskaya gibi o evin içinde 5 dakika daha oturabilmek için kendinize bahane aramaz mıydınız? Ben burada köklerinden koparılmak zorunda bırakılmış bir aileyi / bir kadını da görüyorum. Ne yazık ki köklerinden koparılmak zorunda kalanlar hep daha savunmasız, hep daha zayıf olacaklardır.
Ben bu kadar çok anlattıktan sonra oyunu izlememek büyük ayıp olur. Rica ediyorum gidiniz, izleyiniz. Anton Çehov’un büyüsünü Engin Alkan yönetmenliği ile yaşayınız.
2012-2013 tiyatro sezonunu Ferhan Şensoy Ferhangi Şeyler ile açmış birisi olarak araya bir ay koyup Şehir Tiyatroları ile devam etmek oldukça lezzetli bir adım oldu. İlk durağım bu sene Vişne Bahçesi oldu. Lise yıllarından bu yana Anton Çehov ile bütünleşmiş bu eseri izlemek heyecan verici bir deneyim olacaktı evet. Martı’yı daha önce okumuş ve yazmıştım hatta burada. Şimdi Vişne Bahçesi’ni özellikle izledikten sonra yazabilmek benim için güzel bir duygu.
Sadabah Sahnesi’nde izleme fırsatını bulduğum Vişne Bahçesi’nden çıktığımda tam anlamı ile huzur ile dolmuştum. Sadece huzur değil müthiş bir gerginlik de söz konusuydu vücudumda. Neden böyle olduğunu şimdi sırayla size anlatıyorum.
İlk olarak gerçek bir yazar olduğunu bize her gün bir kez daha kanıtlayan Anton Çehov var ortada. Maslak 1453 ile hayatımızda yükseliş yapan Ali Ağaoğlu’nu bugün Lopahin karakteri içerisinde bulduk. Vişne Bahçesi’ni satın aldıktan sonra baltadan geçirmeye karar veren bir adam söz konusu. Ne kadar garip değil mi insan barbarlığının yüzyıllar boyunca aynı kalmış olması? Anton Çehov’un gördüğü insan portresi ile günümüzdeki insan portresinin aynı olması. İşte ilk saniyede Anton’un zamanötesi olduğunu görmüştük. Tabii ki devamı gelecekti.
Zenginliğini saçarak bitirmiş, bundan da hiç ders almamış bir kadın olan Andreyevna Ranevskaya Dostoyevski’nin Kumarbaz’ından çıkmış gibiydi sanki. Hatta biraz daha geriye gidersek Fransız Devrimi öncesinde yaşayan bir düşes olabilirdi layıkıyla. Sahip olduğu değerlerden uzaklaşmak istemeyen, yeni gelen hayat şartlarına ayak uydurmakta direten bir kadın Andreyevna. Etrafında onu hoş tutacak dostlara ihtiyacı var çünkü birey olarak sahip olduğu tek şey parası. Sevdiği adamın karşısında güçsüz ve zaaf dolu bir kadın. Para onun gözünde önemsiz bir kağıt, bilemediniz metal parçası. Yine de bu para uğruna kaybedeceği sadece çocukluğu değil geleceği de olacaktır.
Oyun boyunca sadece bir ailenin çöküşüne değil aynı zamanda Rusya’nın çöküşüne de tanık oluyoruz. Zenginlerin artık zenginliklerini kaybettikleri, köleliğin ortadan kalktığı ve köylülerin para kazanarak zenginler ile yer değiştirdiği o döneme dönüyoruz. Rusya’yı bekleyen daimi çöküşün habercisi olan bu sahnelerde aslında sadece Rusya’yı değil, dünya üzerindeki her ülkeyi görüyoruz. Yıkılan burjvaziler, yerine geçen yeni soylular, zenginler ile fakirlerin arasında açılan büyük uçurumlar, geçmişten gelen hırslar ve geçmişe tutunmaya çalışmalar.
Çehov’un yazdığı bu eserde ve Engin Alkan’ın yönettiği oyunda her bir dakika neredeyse farklı bir imge ile doluydu. Örneğin Lopahin’in diğerlerinden farklı ve renkli giyinmesi. Ranevskaya ve etrafındaki herkesin tek bir terziden çıkmış, Avrupa kokan kıyafetlerine ve gösteriş düşkünlüklerine karşılık Lopahin’in daha günlük, daha doğrusu daha çağına uygun giyinmesi. Aynı şekilde herkesin İngiliz soyluları gibi bembeyaz görünmeye çalışmaları, daha da Rus olmaya çalışmaları karşısında Lopahin’in kendi rengindeki cildi. Göstermekten utanmadığı köylülüğüne karşılık aristokrasinin daima göstermeye çabaladığı şıklığı.
Vişne Bahçesi’nin sadece bir bahçe değil de aynı zamanda bir ailenin, aristokrasinin gösteriş düşkünlüğünü temsili. Bunu satın alan Lopahin’in aristokrasi zincirlerini kırması, ailesinin kölelikten gelmesine rağmen bu bahçeyi satın alarak tüm geçmişini de satın aldığını hissetmesi. Aslına bakarsanız Frederick Douglass’ın bir köleden aktiviste dönüşmesinin hikayesine çok benzemekte.
Devrimin yaklaştığının çağrısını veren gençlerin sahneye girdiği anda üç farklı zamanın bir araya gelmesi; geçmişin izinde yaşayan aristokratlar, anı fırsat bilen yeni zenginler ve geleceğin değişeceğine inanan devrimciler.
Firs’ün eğitiliş ve hayatını geçiriş tarzı üzerine son sahnede dahi efendisini üzdüğü için üzülmesi ve kendini suçlu bulması.
Charlotta Ivanova’nın melankolik ve bir o kadar farklı yapısı. Alman mürebbiyeler tarafından yetiştirilen küçük bir çocuk, büyüdüğünde Alman mürebbiyeye dönüşür. Bu noktada Çehov yaşatılanların yaşanılanlara döneceğinin sinyalini verir.
Anya ve Varya’nın arasındaki fark. Evlatlık çocuk ve öz evlat arasındaki o belirsiz fakat daima can yakan bağ. Aynı zamanda Varya’nın daha içine kapanık bir kadın olması, Anya’nın ise aşkını ulu orta yaşayabilmesi.
Yasha’nın Avrupa gezisinden sonra tamamen bir kimlik değişikliğine gitmesi. Genç nesilin köklerinden çok hızlı bir şekilde kopmaya hazır olması.
Fakat beni en çok etkileyen ve hatta ağlatan sahne olarak Ranevskaya’nın 7 yaşında Volga Nehri’nde ölen oğlu için Peter’i gördükten sonra isterik bir şekilde krize girmesi. Bu sadece bir annenin çocuğunu gömmesi değil bu aynı zamanda Rusya’nın geleceğini Volga Nehri’ne bırakması, bir ailenin erkek oğul olarak kurtarıcısının / yöneticisinin yitip gitmesi, aynı zamanda bir annenin daima sevgilisi olmaya hazır oğlunun yok olmasıdır. Bu noktadan sonra Ranevskaya hiçbir zaman için tam bir kadın olamayacaktır.
Vişne Bahçesi her yanı ile hem günümüze hem de aşikar ki geleceğimize hitap eden bir oyun. Aslına bakarsanız son olarak söylemek istediğim bir şey var. Anton Çehov’un öne çıkarmak istediği nokta Vişne Bahçesi’nin bir gösteriş unsuru olduğu. Aristokrat ailelerin hiç ilgilenmese bile onları temsil ettiğini düşündüğü bahçelerin onlara kendilerini iyi hissettirdiği. Fakat soruyorum, siz o toplumun o zengin yaşantının içine doğsaydınız ve para harcamak sizin için bir lüks olmasaydı Ranevskaya gibi o evin içinde 5 dakika daha oturabilmek için kendinize bahane aramaz mıydınız? Ben burada köklerinden koparılmak zorunda bırakılmış bir aileyi / bir kadını da görüyorum. Ne yazık ki köklerinden koparılmak zorunda kalanlar hep daha savunmasız, hep daha zayıf olacaklardır.
Ben bu kadar çok anlattıktan sonra oyunu izlememek büyük ayıp olur. Rica ediyorum gidiniz, izleyiniz. Anton Çehov’un büyüsünü Engin Alkan yönetmenliği ile yaşayınız.
Yıkılan Aristokrasi'nin Vişne Bahçesi
Şehir Tiyatroları’nın bu sezon dört yeni oyunundan biri olan ”Vişne Bahçesi”, Engin ALKAN yönetiminde, Belgi PAKSOYçevirisiyle geçtiğimiz hafta içersinde sanatseverlerle buluştu. Uzun bir aranın ardından nihayet şehrin tiyatro perdesi aralandığı için büyük bir heyecanla Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi‘nde yerlerimizi aldık.
Salonun tamamının tiyatroseverlerle dolduğu, herkesin bir Engin ALKAN projesini merakla beklediği saatlerde ilk gözümüze ilişen işitme engelli seyircilerimiz için düzenlenen altyazı bandı oldu. Bu sezon uygulanmaya başlayan bu uygulama, hepimiz adına mutluluk vericiydi.
Nihayet on dakika, beş dakika kaldı derken ışıklar yavaşça kapandı. Üç tarafı ahşap paravanla çevrelenmiş sahnenin ortasında sadece uzun bir yemek masası, etrafında sandalyeler ve az sonra içerisini aydınlatacak şamdanlar bulunuyordu. Böylesine sade ama izlediğiniz ve konun içine dahil olabildiğiniz de derin anlamlar bulacağınız sahnede, müziğin girişiyle yeni bir hayat, bir dönem canlanmaya başladı.
Oyunun detaylarına geçmeden önce oyunun yazarı Anton ÇEHOV ve o dönemin Rusya’sı hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Neden derseniz ‘Vişne Bahçesi’ kavraması güç konusuyla sahnelenmesi oldukça zor bir oyundur. Oyunu sadece içeriğiyle değerlendirmenin yetersiz kalacağını o dönemin şartlarını ve yazarın sanata bakışını da bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
1901 yılında yazmaya başladığı oyunu 1903 yılında tamamlayan yazarın en çok zorlandığı konu oyunun türü olmuştur. Anton ÇEHOV oyunu ‘komedi’ olarak yazmıştır lakin 1904 yılında sahneleyeceği Moskova Sanat Tiyatrosu afişlerine ‘dram’ olarak geçmiştir. Çehov’un eserinin yeterince anlaşılamamasını ise belki de benim de anlayamadığım gibi yitirilenlerin ardında yaşanan psikolojik değişimler olabilirdi. Fakat Çehov’a göre baş kahramanların trajik değil, gülünç olduklarını düşünmeli ve bu kahramanların kişisel dramları bir acıma duygusu yaratmamalıydı.
Bakkal Çıraklığından Yazarlığa
1860 yılında bir bakkalın oğlu olarak dünyaya gelen Anton Çehov’un tiyatro sevgisi çocukluk yaşlarında izleyici olarak başlar. Çocukken babasının dükkanında çalışan yazar 1879 yılında Moskova’ya tıp eğitimi için gider. Kısa bir süre doktorluk yapar ardından mizahi dergilerde yazıları ve kısa öyküleri yayınlananarak yazarlığa adım atar. Çehov 24 yıllık edebiyat çalışmalarında küçük hikaye türünü geliştirir ve dünya edebiyatına baş eserler olarak girmesini sağlar. Yazarın büyük babası da bir derebeyinin toprak kölesidir. Kısa zamanda çalışkanlığı ve akıllı kişiliğiyle çiftlikte kahya olup para biriktirerek, üç oğlunun özgürlüğünü satın alır.
Çehov’un Ekseninden Rusya
Anton Çehov, 1900 yıllarında büyük bir değişiminin sancılarını yaşayan Rusya’da hayatını sürdürmüş, yaşadığı coğrafyayı ve insanlarını eserlerinde konu edinmiştir. 1880-1900 yılları arasında siyasi ve sosyal çalkantılar coğrafyayı esir almış, feodal düzenin hüküm sürdüğü Çarlık rejimi yıkılmasıyla halk yaşanan bu değişime ayak uyduramamıştır. Doğduğu dönemde halkın büyük bir kısmı toprak kölesi olarak çalışırken, yetişme dönemi olan 20 yy’larda ise sanayi gelişmeye başlamış ve kentlerde işçi sınıfı büyürken tarımsal anlamda derebeyleri varlıklarını yitirmeye başlamıştır.
Vişne Bahçesi’nde ise Çehov, Rusya tarihini basit bir hikaye görünümünde, sıradan insanların hayatları üzerinden anlatmıştır. Yıkılan rejimle birlikte hayatı alt üst olan insanların yaşadıklarını, farklı toplumsal çevrelerden kişilerden oluşan bir olay örgüsüyle sunmuştur.
Bir Rejimin Simgesi ”Vişne Bahçesi”
Irmakta boğularak kaybettiği oğlunun acısıyla beş yılını Paris’te geçiren Ranyevskaya (Hümay Güldağ Belgin); beraber yaşadığı sevgilisi tarafından aldatılmış, yığınla borca girmiş, borçları karşılığında satışa çıkan evini ve dahilinde ki vişne bahçesini kurtarmak için Rusya’ya geri dönmüştür. Geçmişte bu evde hizmet eden fakir bir köylünün oğlu Lopahin (Engin Alkan) ise bu zaman süresince çalışmış, zengin bir tüccar olmuştur.
Lopahin, vişne bahçesinin satışını önleyebilmek için Ranyevskaya’nın kardeşi Gayev (Zafer Kırşan)ile her türlü çabayı gösterir. Evlerinin satışını önlemek için vişne bahçesinin ağaçları kesilip, topraklarının ise yazlık yapımı için kiraya verilmesinin tek seçenek olduğunu ısrarla dile getirmektedir. Nitekim Ranyevskaya ellerindeki son toprak parçasını kaybedeceklerini bildiği halde hiçbir şey yapmaz. İyi yaşamaya ve eski statüsünün getirdiği lüks hayatına devam eder. Aynı zamanda vişne ağaçlarının kesilmesine de kesinlikle izin vermeyen Ranyeskaya, nihai sonuca katlanmak zorunda kalacaktır. Sonunda vişne bahçesi içinde bulundukları evle birlikte açık arttırmayla satılır. Çiftliğin yeni sahibi Lopahin olur. Bir nevi köylü efendisini yenmiştir. Bayan Ranyevskaya Paris’e kendisini defalarca aldatan sevgilisinin yanına döner, kardeşi ise bankacı olur. Lopahin’nin ise ilk işi vişne ağaçlarını kestirmektir.
” Ah, Bir Geçse Bütün Bunlar. Şu Mutsuz Kırık Dökük Yaşamımız Bir Değişse ‘
Vişne Bahçesi’nin ana temasında, bir ailenin hiçbir şey yapmadan hayatını sürdürmesi sonucu, kaybettiği ekonomik gücü ve onlar için değeri olan topraklarını yitirmesi yer alıyor. Ardındaki dönemi yansıtan gerçek ise bir dönüşümün ortasında kalmış ne yapacağını bilemeyen insanların yeni düzen ve değerler karşısındaki başarısızlığı. Çökmüş aristokrasinin simgesi Ranyevskaya eski düzeni simgeleştirirken, o dönemin önemli gücü olan parayı elde tutarak akılcı davranan Lopahin ise burjuvazinin oluşturduğu yeni düzeni temsil etmektedir.
Oyun diğer aile üyeleri, hizmetliler ve konuklardan oluşan kalabalık kadroya sahip. Her bir karakter aslında dönemin bir yüzünü gösteriyor size. Karakterler ve onların başarılı oyuncularından bahsetmeden geçmek haksızlık olur.
Ranyevskaya: Uzun yıllardır seslendirme çalışmalarına devam eden Hümay Güldağ Belgin, aynı zamanda bir şiir sevdalısı. 1990 yılından bu yana çalışmalarını sürdüğü Şehir Tiyatroları’nda başarılı işlerde rol almış. Dramatik öyküsüyle sizi ilk başta içine alan Ranyevskaya karakteri, aynı zamanda son derece hesapsız ve parasını savuran bir yapıya sahiptir. Satışın gerçekleşeceği gün dahi evinde balo verebilecek kadar da düşüncesizdir. Olaylar karşısında aniden duygulanarak ruhsal çöküntüye girerken bir anda eski kayıtsız haline dönmektedir. Fakat çevresindekilere karşı son derece nazik ve düşüncelidir. Dışa dönük, neşeli ama çoğu zaman da mutsuzdur. İlk kocasının alkole düşkünlüğü ve çocuğunu kaybetmesi üstüne bir de aşık olduğu adam tarafından kullanılması, sinirlerini yeterince harab etmiştir. Eski günlerine, Vişne Bahçesinin o görkemli günlerine dönmeyi hayal etmektedir.
Hümay Güldağ Belgin oyun süresince dikkatimi üzerinden alamadığım harika bir oyun izletti. Rolün içine işlemiş her duygusu birebir sahneden yansıdığını söyleyebilirim.
Lopahin: Oyunun aynı zamanda yönetmeni olan Engin ALKAN, tartışmasız rolün tam ortasındaydı. Hani fiziki yapısından tutunda onun bildiğiniz alaycı ve eleştirel repliklerine kadar tamda zengin bir tüccardı. Lopahin, oyun süresince vişne bahçesini her ne kadar kurtarmak istesede, sonunda atalarının vakti zamanında köle olarak yaşadığı bu toprakların sahibi olmanın gururunu yaşamaktadır. Daha önce emirler aldığı bu evin artık efendisi olmuştur fakat elde ettiklerini gördüğünüz bu insan, özünde kendine güvensizdir. Herşeyi özünde köylü oluşuna bağlar hatta aşık olduğu Ranyevskaya’nın kızı Varya’ya duygularını dahi ifade edemez, her fırsatta kaçar. İntikam duygusu saracak kadar acımasız değildir o aslında tamda paranın efendisi olmuş bir ticaret adamıdır. Evin sahibi olduğunda ilk işi geçmişten gelen o anıları kökünden kesmek olur.
Varya: Berna ADIGÜZEL varya rolüyle sahnede yer alıyor. Ranyevskaya’nın evlatlık kızı Varya, Lopahin tarafından aşkına karşılık bulamamış hayal kırıklığına uğramıştır. Yıllardır emek verdiği evini de kaybetmiştir. Her zaman umutludur.
Anya: Ranyevskaya’nın kızı rolünde Aslı Nimet ALTAYLAR’ı izliyoruz. Vişne Bahçesinin satılacak olmasından oldukça mutsuzdur. Aşık olduğu üniversite öğrencisi Trafimov ile bir hayat kurmak istemektedir. Annesinin her defasından onu bırakıp gitmesinden ötürü kalbi kırık dökük bir karakterdir.
Gayev: Abi Gayev rolünde Zafer KIRŞAN‘ı izliyoruz. Yaşamı boyunca çalışmanın nedemek olduğunu bilmeyen yalnızca bilardo oynamayı düşünen, sık sık gereksiz ve uzun konuşmalar yapan ve her defasında susturulan bir karakterdir. Vişne bahçesinin satışını istememekle birlikte boş konuşmaktan öteye geçemez. ‘Sarıya soldan falso, ortaya’ sözleriyle oyun boyunca yüzümüzü güldüren karakter.
Trafimov: Üniversiteyi bir türlü bitiremeyen Rusya’nın geleceğini temsil ettiği uzun soluklu öğrenciEmre ŞEN Petya Trafimov rolünde. Pek çok olumlu özelliğe sahip Petya, akıllı ve sağlam karakterli bir yapıya sahiptir. Rusya’da kimsenin görevini yapmadığını düşünen Petya, aydınları her defasında eleştirir. Sık sık üniversiteden atılan Petya, devrim sempatizanı diye düşünebileceğiniz aslında arada bir karakterdir. Anya’nın da tek aşkıdır. Oyunun sonunda öğreniyoruz ki Emre ŞEN’in ilk sahne günüymüş. Kendisini gerçekten çok başarılı bulduğumu söylemek isterim.
Şarlotta: Işıl Zeynep TANGÖR şarlotta rolüyle oyun süresince herkesi eğlendirdi. Onunda hikayesini dinlediğinizde gülerken duygulanacağınız sahneler olacak. Sürekli sihir yapan, en gergin anda hiçbir şey olmamış gibi insanları oyalayan herşeyin farkında bir karakterdir.
Pişçik: Hüseyin TUNCELpişçik rolünde maddi gücünü yitirmiş, oyun boyunca aile üyelerinden borç para isteyen bir karakterdir. Beyaz kil bulunan topraklarını yirmidört yıllığına ingilizlere kiralayarak tüm borçlarnı kapatan pişçik, bir döneminde yaratıcısı olur. Batı sermayesi Rusya’ya adımını atmıştır.
Dunyasa ve Yasa : Evin hizmetlileri rolünde Dunyasa ve Yasa’yı izliyoruz. Selin TÜRKMEN ve C.Ahhan ŞENER. Dunyasa daha çok kendisine sevgili bulmakta efor sarfeden bir roldedir. Oyunun bir kısmında Yasa ile yakınlaşmaları olur fakat Yasa onun düşündüğü gibi bir hisse kapılmamıştır. Onlar keyif sürüp gününü gün ederler . Yasa rolünde kuşak farklılıklarını gözlemlerken, beş yıldır görmediği annesinin ziyaretinden rahatsız olacak kadarda yozlaşmış bir karakter çizer.
Firs: Usta sanatçı Erhan ABİR Firs rolüyle oyunun en gözde karakteriydi. Firs, o evle var olmuş hayatını bu evin hizmetine adamıştır. Yaşlı, hiç kimsenin işini beğenmeyen, hep o eski yaşananların güzelliğinden bahseden, evin tüm düzenini sağlayan yine kendisidir. Firs, dönemin serf -bey ilişkisini karakterize eden kilit bir karakterdir. Serfler, beylerine sonsuz bir bağla bağlıdır ve onların hükümlerine boyun eğmek zorundadır. Yıkılan mevcut düzende ortada kalan Firs, ‘Yaşam geçip gitti… hiç yaşamamış gibiyim‘ sözleriyle özgürlükleri dört duvara kapatılmış serflerin, içsel çöküntüsünü dile getirir. Ev, Firs ve feodal düzen, aristokratların üzerine aynı anda çökmüştür. Oyunun sonunda o evle öyle bütünleşmiştir ki onunla birlikte yok olur. Son nefesini yine çalıştığı bu evde, beyinin acaba üstüne parkasını alıp almadığını düşünerek verir.
Oyunun sonunda, vişne ağaçlarına saplanan her baltanın sesi, bir dönemin çöküşünün en etkileyici yansımasıdır. Geçmişi elde tutmanın, vişne bahçesini elde tutmakla özdeşleştirildiği bu oyunda , yalnızca bir ailenin çöküşünü değil izlediğiniz, bir dönemin sona erişini dile getiren, trajikomik hikayedir.
Dramaturgluğunu üstlenen Sinem ÖZLEK‘in oyunun içsel fikirlerini oyuncular tarafından doğru aktarılmasını sağladığı bir gerçek. Engin ALKAN’ın kimilerinin ‘neden hep bu eserler’ fikirlerinin aksine klasikleşmiş oyunları yeniden sahneliyor olması, adıma mutluluk verici.
Cem YILMAZER’e ait sahne ve ışık tasarımı oyunun sonunda hakkını verdi. Ahşap paravanlardan süzülen yarı gölge ışık hüzmesi çok etkileyiciydi. Duygu TERKEKUL‘a ait kostümler değişen bir dönemin çizgilerini içeriyordu. Oyunda şahşalı kostümlerden modern çizgilere, yeni dönemin renklerini içeren farklı kostümlere yer verilmiş.
Vişne Bahçesi, Kasım ayında Kağıthane Sadabat Sahnesi’nde sahnelenmeye devam edecek.
Keyifli Seyirler…
Salonun tamamının tiyatroseverlerle dolduğu, herkesin bir Engin ALKAN projesini merakla beklediği saatlerde ilk gözümüze ilişen işitme engelli seyircilerimiz için düzenlenen altyazı bandı oldu. Bu sezon uygulanmaya başlayan bu uygulama, hepimiz adına mutluluk vericiydi.
Nihayet on dakika, beş dakika kaldı derken ışıklar yavaşça kapandı. Üç tarafı ahşap paravanla çevrelenmiş sahnenin ortasında sadece uzun bir yemek masası, etrafında sandalyeler ve az sonra içerisini aydınlatacak şamdanlar bulunuyordu. Böylesine sade ama izlediğiniz ve konun içine dahil olabildiğiniz de derin anlamlar bulacağınız sahnede, müziğin girişiyle yeni bir hayat, bir dönem canlanmaya başladı.
Oyunun detaylarına geçmeden önce oyunun yazarı Anton ÇEHOV ve o dönemin Rusya’sı hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Neden derseniz ‘Vişne Bahçesi’ kavraması güç konusuyla sahnelenmesi oldukça zor bir oyundur. Oyunu sadece içeriğiyle değerlendirmenin yetersiz kalacağını o dönemin şartlarını ve yazarın sanata bakışını da bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
1901 yılında yazmaya başladığı oyunu 1903 yılında tamamlayan yazarın en çok zorlandığı konu oyunun türü olmuştur. Anton ÇEHOV oyunu ‘komedi’ olarak yazmıştır lakin 1904 yılında sahneleyeceği Moskova Sanat Tiyatrosu afişlerine ‘dram’ olarak geçmiştir. Çehov’un eserinin yeterince anlaşılamamasını ise belki de benim de anlayamadığım gibi yitirilenlerin ardında yaşanan psikolojik değişimler olabilirdi. Fakat Çehov’a göre baş kahramanların trajik değil, gülünç olduklarını düşünmeli ve bu kahramanların kişisel dramları bir acıma duygusu yaratmamalıydı.
Bakkal Çıraklığından Yazarlığa
1860 yılında bir bakkalın oğlu olarak dünyaya gelen Anton Çehov’un tiyatro sevgisi çocukluk yaşlarında izleyici olarak başlar. Çocukken babasının dükkanında çalışan yazar 1879 yılında Moskova’ya tıp eğitimi için gider. Kısa bir süre doktorluk yapar ardından mizahi dergilerde yazıları ve kısa öyküleri yayınlananarak yazarlığa adım atar. Çehov 24 yıllık edebiyat çalışmalarında küçük hikaye türünü geliştirir ve dünya edebiyatına baş eserler olarak girmesini sağlar. Yazarın büyük babası da bir derebeyinin toprak kölesidir. Kısa zamanda çalışkanlığı ve akıllı kişiliğiyle çiftlikte kahya olup para biriktirerek, üç oğlunun özgürlüğünü satın alır.
Çehov’un Ekseninden Rusya
Anton Çehov, 1900 yıllarında büyük bir değişiminin sancılarını yaşayan Rusya’da hayatını sürdürmüş, yaşadığı coğrafyayı ve insanlarını eserlerinde konu edinmiştir. 1880-1900 yılları arasında siyasi ve sosyal çalkantılar coğrafyayı esir almış, feodal düzenin hüküm sürdüğü Çarlık rejimi yıkılmasıyla halk yaşanan bu değişime ayak uyduramamıştır. Doğduğu dönemde halkın büyük bir kısmı toprak kölesi olarak çalışırken, yetişme dönemi olan 20 yy’larda ise sanayi gelişmeye başlamış ve kentlerde işçi sınıfı büyürken tarımsal anlamda derebeyleri varlıklarını yitirmeye başlamıştır.
Vişne Bahçesi’nde ise Çehov, Rusya tarihini basit bir hikaye görünümünde, sıradan insanların hayatları üzerinden anlatmıştır. Yıkılan rejimle birlikte hayatı alt üst olan insanların yaşadıklarını, farklı toplumsal çevrelerden kişilerden oluşan bir olay örgüsüyle sunmuştur.
Bir Rejimin Simgesi ”Vişne Bahçesi”
Irmakta boğularak kaybettiği oğlunun acısıyla beş yılını Paris’te geçiren Ranyevskaya (Hümay Güldağ Belgin); beraber yaşadığı sevgilisi tarafından aldatılmış, yığınla borca girmiş, borçları karşılığında satışa çıkan evini ve dahilinde ki vişne bahçesini kurtarmak için Rusya’ya geri dönmüştür. Geçmişte bu evde hizmet eden fakir bir köylünün oğlu Lopahin (Engin Alkan) ise bu zaman süresince çalışmış, zengin bir tüccar olmuştur.
Lopahin, vişne bahçesinin satışını önleyebilmek için Ranyevskaya’nın kardeşi Gayev (Zafer Kırşan)ile her türlü çabayı gösterir. Evlerinin satışını önlemek için vişne bahçesinin ağaçları kesilip, topraklarının ise yazlık yapımı için kiraya verilmesinin tek seçenek olduğunu ısrarla dile getirmektedir. Nitekim Ranyevskaya ellerindeki son toprak parçasını kaybedeceklerini bildiği halde hiçbir şey yapmaz. İyi yaşamaya ve eski statüsünün getirdiği lüks hayatına devam eder. Aynı zamanda vişne ağaçlarının kesilmesine de kesinlikle izin vermeyen Ranyeskaya, nihai sonuca katlanmak zorunda kalacaktır. Sonunda vişne bahçesi içinde bulundukları evle birlikte açık arttırmayla satılır. Çiftliğin yeni sahibi Lopahin olur. Bir nevi köylü efendisini yenmiştir. Bayan Ranyevskaya Paris’e kendisini defalarca aldatan sevgilisinin yanına döner, kardeşi ise bankacı olur. Lopahin’nin ise ilk işi vişne ağaçlarını kestirmektir.
” Ah, Bir Geçse Bütün Bunlar. Şu Mutsuz Kırık Dökük Yaşamımız Bir Değişse ‘
Vişne Bahçesi’nin ana temasında, bir ailenin hiçbir şey yapmadan hayatını sürdürmesi sonucu, kaybettiği ekonomik gücü ve onlar için değeri olan topraklarını yitirmesi yer alıyor. Ardındaki dönemi yansıtan gerçek ise bir dönüşümün ortasında kalmış ne yapacağını bilemeyen insanların yeni düzen ve değerler karşısındaki başarısızlığı. Çökmüş aristokrasinin simgesi Ranyevskaya eski düzeni simgeleştirirken, o dönemin önemli gücü olan parayı elde tutarak akılcı davranan Lopahin ise burjuvazinin oluşturduğu yeni düzeni temsil etmektedir.
Oyun diğer aile üyeleri, hizmetliler ve konuklardan oluşan kalabalık kadroya sahip. Her bir karakter aslında dönemin bir yüzünü gösteriyor size. Karakterler ve onların başarılı oyuncularından bahsetmeden geçmek haksızlık olur.
Ranyevskaya: Uzun yıllardır seslendirme çalışmalarına devam eden Hümay Güldağ Belgin, aynı zamanda bir şiir sevdalısı. 1990 yılından bu yana çalışmalarını sürdüğü Şehir Tiyatroları’nda başarılı işlerde rol almış. Dramatik öyküsüyle sizi ilk başta içine alan Ranyevskaya karakteri, aynı zamanda son derece hesapsız ve parasını savuran bir yapıya sahiptir. Satışın gerçekleşeceği gün dahi evinde balo verebilecek kadar da düşüncesizdir. Olaylar karşısında aniden duygulanarak ruhsal çöküntüye girerken bir anda eski kayıtsız haline dönmektedir. Fakat çevresindekilere karşı son derece nazik ve düşüncelidir. Dışa dönük, neşeli ama çoğu zaman da mutsuzdur. İlk kocasının alkole düşkünlüğü ve çocuğunu kaybetmesi üstüne bir de aşık olduğu adam tarafından kullanılması, sinirlerini yeterince harab etmiştir. Eski günlerine, Vişne Bahçesinin o görkemli günlerine dönmeyi hayal etmektedir.
Hümay Güldağ Belgin oyun süresince dikkatimi üzerinden alamadığım harika bir oyun izletti. Rolün içine işlemiş her duygusu birebir sahneden yansıdığını söyleyebilirim.
Lopahin: Oyunun aynı zamanda yönetmeni olan Engin ALKAN, tartışmasız rolün tam ortasındaydı. Hani fiziki yapısından tutunda onun bildiğiniz alaycı ve eleştirel repliklerine kadar tamda zengin bir tüccardı. Lopahin, oyun süresince vişne bahçesini her ne kadar kurtarmak istesede, sonunda atalarının vakti zamanında köle olarak yaşadığı bu toprakların sahibi olmanın gururunu yaşamaktadır. Daha önce emirler aldığı bu evin artık efendisi olmuştur fakat elde ettiklerini gördüğünüz bu insan, özünde kendine güvensizdir. Herşeyi özünde köylü oluşuna bağlar hatta aşık olduğu Ranyevskaya’nın kızı Varya’ya duygularını dahi ifade edemez, her fırsatta kaçar. İntikam duygusu saracak kadar acımasız değildir o aslında tamda paranın efendisi olmuş bir ticaret adamıdır. Evin sahibi olduğunda ilk işi geçmişten gelen o anıları kökünden kesmek olur.
Varya: Berna ADIGÜZEL varya rolüyle sahnede yer alıyor. Ranyevskaya’nın evlatlık kızı Varya, Lopahin tarafından aşkına karşılık bulamamış hayal kırıklığına uğramıştır. Yıllardır emek verdiği evini de kaybetmiştir. Her zaman umutludur.
Anya: Ranyevskaya’nın kızı rolünde Aslı Nimet ALTAYLAR’ı izliyoruz. Vişne Bahçesinin satılacak olmasından oldukça mutsuzdur. Aşık olduğu üniversite öğrencisi Trafimov ile bir hayat kurmak istemektedir. Annesinin her defasından onu bırakıp gitmesinden ötürü kalbi kırık dökük bir karakterdir.
Gayev: Abi Gayev rolünde Zafer KIRŞAN‘ı izliyoruz. Yaşamı boyunca çalışmanın nedemek olduğunu bilmeyen yalnızca bilardo oynamayı düşünen, sık sık gereksiz ve uzun konuşmalar yapan ve her defasında susturulan bir karakterdir. Vişne bahçesinin satışını istememekle birlikte boş konuşmaktan öteye geçemez. ‘Sarıya soldan falso, ortaya’ sözleriyle oyun boyunca yüzümüzü güldüren karakter.
Trafimov: Üniversiteyi bir türlü bitiremeyen Rusya’nın geleceğini temsil ettiği uzun soluklu öğrenciEmre ŞEN Petya Trafimov rolünde. Pek çok olumlu özelliğe sahip Petya, akıllı ve sağlam karakterli bir yapıya sahiptir. Rusya’da kimsenin görevini yapmadığını düşünen Petya, aydınları her defasında eleştirir. Sık sık üniversiteden atılan Petya, devrim sempatizanı diye düşünebileceğiniz aslında arada bir karakterdir. Anya’nın da tek aşkıdır. Oyunun sonunda öğreniyoruz ki Emre ŞEN’in ilk sahne günüymüş. Kendisini gerçekten çok başarılı bulduğumu söylemek isterim.
Şarlotta: Işıl Zeynep TANGÖR şarlotta rolüyle oyun süresince herkesi eğlendirdi. Onunda hikayesini dinlediğinizde gülerken duygulanacağınız sahneler olacak. Sürekli sihir yapan, en gergin anda hiçbir şey olmamış gibi insanları oyalayan herşeyin farkında bir karakterdir.
Pişçik: Hüseyin TUNCELpişçik rolünde maddi gücünü yitirmiş, oyun boyunca aile üyelerinden borç para isteyen bir karakterdir. Beyaz kil bulunan topraklarını yirmidört yıllığına ingilizlere kiralayarak tüm borçlarnı kapatan pişçik, bir döneminde yaratıcısı olur. Batı sermayesi Rusya’ya adımını atmıştır.
Dunyasa ve Yasa : Evin hizmetlileri rolünde Dunyasa ve Yasa’yı izliyoruz. Selin TÜRKMEN ve C.Ahhan ŞENER. Dunyasa daha çok kendisine sevgili bulmakta efor sarfeden bir roldedir. Oyunun bir kısmında Yasa ile yakınlaşmaları olur fakat Yasa onun düşündüğü gibi bir hisse kapılmamıştır. Onlar keyif sürüp gününü gün ederler . Yasa rolünde kuşak farklılıklarını gözlemlerken, beş yıldır görmediği annesinin ziyaretinden rahatsız olacak kadarda yozlaşmış bir karakter çizer.
Firs: Usta sanatçı Erhan ABİR Firs rolüyle oyunun en gözde karakteriydi. Firs, o evle var olmuş hayatını bu evin hizmetine adamıştır. Yaşlı, hiç kimsenin işini beğenmeyen, hep o eski yaşananların güzelliğinden bahseden, evin tüm düzenini sağlayan yine kendisidir. Firs, dönemin serf -bey ilişkisini karakterize eden kilit bir karakterdir. Serfler, beylerine sonsuz bir bağla bağlıdır ve onların hükümlerine boyun eğmek zorundadır. Yıkılan mevcut düzende ortada kalan Firs, ‘Yaşam geçip gitti… hiç yaşamamış gibiyim‘ sözleriyle özgürlükleri dört duvara kapatılmış serflerin, içsel çöküntüsünü dile getirir. Ev, Firs ve feodal düzen, aristokratların üzerine aynı anda çökmüştür. Oyunun sonunda o evle öyle bütünleşmiştir ki onunla birlikte yok olur. Son nefesini yine çalıştığı bu evde, beyinin acaba üstüne parkasını alıp almadığını düşünerek verir.
Oyunun sonunda, vişne ağaçlarına saplanan her baltanın sesi, bir dönemin çöküşünün en etkileyici yansımasıdır. Geçmişi elde tutmanın, vişne bahçesini elde tutmakla özdeşleştirildiği bu oyunda , yalnızca bir ailenin çöküşünü değil izlediğiniz, bir dönemin sona erişini dile getiren, trajikomik hikayedir.
Dramaturgluğunu üstlenen Sinem ÖZLEK‘in oyunun içsel fikirlerini oyuncular tarafından doğru aktarılmasını sağladığı bir gerçek. Engin ALKAN’ın kimilerinin ‘neden hep bu eserler’ fikirlerinin aksine klasikleşmiş oyunları yeniden sahneliyor olması, adıma mutluluk verici.
Cem YILMAZER’e ait sahne ve ışık tasarımı oyunun sonunda hakkını verdi. Ahşap paravanlardan süzülen yarı gölge ışık hüzmesi çok etkileyiciydi. Duygu TERKEKUL‘a ait kostümler değişen bir dönemin çizgilerini içeriyordu. Oyunda şahşalı kostümlerden modern çizgilere, yeni dönemin renklerini içeren farklı kostümlere yer verilmiş.
Vişne Bahçesi, Kasım ayında Kağıthane Sadabat Sahnesi’nde sahnelenmeye devam edecek.
Keyifli Seyirler…
VİŞNE BAHÇESİ
http://herseydebiseyvardir.wordpress.com/2012/11/18/visne-bahcesi/
Anton Çehov’un en önemli eserlerinden biridir.Kavranması güç konusuyla sahnelenmesi oldukça zor bir oyundur.
AHTON ÇEHOV
19.yy Rusyası’nın en önemli oyun yazarlarından biridir.Martı,Vanya Dayı,Üç kız kardeş,Düğün,Vişne bahçesi vs.. en önemli eserlerinden birkaç tanesidir.Vişne Bahçesi ise Çehov’un yazdığı kavraması en zor oyunlarından biridir.Aynı zamanda Vişne Bahçesi dönemin bulunduğu koşullar itibariyle ağır bir dram oyunudur ama Çehov genel kanı aksine, Vişne Bahçesi’ni “dramdan ziyade komedi hatta yer yer fars” olarak tanımlamıştır.
ENGİN ALKAN
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncusu ve yönetmenidir. İBB şehir tiyatrosu’nda çok başarılı oyunlar yönetmiş ve bazılarında kendisi de rol almıştır.Tarla Kuşuydu Juliet, İstanbul Efendisi bunlardan birkaçıdır.Birçok önemli ve güzel oyunu müthiş oyunculuğu ve yönetmenlik yeteneğiyle dahiyane hale getirmiştir.
İşte bu oyunlardan biri de Vişne Bahçesidir.Engin Alkan Vişne Bahçesi gibi konusu ve sahnelenmesi zor bir oyunu iyi oyunculuğu ve yönetmenliği sayesinde daha eğlenceli,daha anlaşılır ve izlenebilir bir hale getirmiştir.Oyunu okurken anlamakta zorlandığınız ve anlayabilmek için birkaç kere okuduğunuz sahneleri başarılı dramaturgi yeteneğiyle seyircinin anlayabileceği kıvama getirmiştir.Aslında Çehov’unda tanımladığı gibi sahnede ağır bir dramdan öte yer yer farslar içeren bir komedi izlememizi sağlamıştır.Yani FARS’ ın içeriği gülünç durumlara dayanır.Vişne Bahçesi’ni izlerken de olayın içeriğinin gülünç durumlara dayandığını Engin Alkan’ın yorumuyla fark edebilirsiniz.
Sonuç Olarak: Vişne Bahçesi gibi önemli ama bir o kadar da ağır bir oyunu Engin Alkan’ın yorumuyla gayet zevkle ve her bir noktasını gayet rahat anlayarak izleyebilme imkanı bulduk.Ama bütün bunlara rağmen Oyunda akustikten kaynaklanan önemli bir eksik vardı.Seslerin çoğu en ön sıralarda olmama rağmen çok zor duyuldu.Bunda oyuncuların da etkisi var mıydı bilmiyorum ama açıkçası bu sorunu oyunculardan çok akustikte bulmayı tercih ediyorum. Çok başarılı bir oyun sergilenmesine rağmen bu yüzden oyun çıkışında bende eksik bir tat bıraktı.Kendime Vişne Bahçesini ikinci kez izler miyim diye sorduğumda izlemek istemeyeceğimi farkettim mesela.Ama işte bu sorunun nedeninin kimden kaynaklandığını bir türlü bulamadım.
http://herseydebiseyvardir.wordpress.com/2012/11/18/visne-bahcesi/
Anton Çehov’un en önemli eserlerinden biridir.Kavranması güç konusuyla sahnelenmesi oldukça zor bir oyundur.
AHTON ÇEHOV
19.yy Rusyası’nın en önemli oyun yazarlarından biridir.Martı,Vanya Dayı,Üç kız kardeş,Düğün,Vişne bahçesi vs.. en önemli eserlerinden birkaç tanesidir.Vişne Bahçesi ise Çehov’un yazdığı kavraması en zor oyunlarından biridir.Aynı zamanda Vişne Bahçesi dönemin bulunduğu koşullar itibariyle ağır bir dram oyunudur ama Çehov genel kanı aksine, Vişne Bahçesi’ni “dramdan ziyade komedi hatta yer yer fars” olarak tanımlamıştır.
ENGİN ALKAN
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncusu ve yönetmenidir. İBB şehir tiyatrosu’nda çok başarılı oyunlar yönetmiş ve bazılarında kendisi de rol almıştır.Tarla Kuşuydu Juliet, İstanbul Efendisi bunlardan birkaçıdır.Birçok önemli ve güzel oyunu müthiş oyunculuğu ve yönetmenlik yeteneğiyle dahiyane hale getirmiştir.
İşte bu oyunlardan biri de Vişne Bahçesidir.Engin Alkan Vişne Bahçesi gibi konusu ve sahnelenmesi zor bir oyunu iyi oyunculuğu ve yönetmenliği sayesinde daha eğlenceli,daha anlaşılır ve izlenebilir bir hale getirmiştir.Oyunu okurken anlamakta zorlandığınız ve anlayabilmek için birkaç kere okuduğunuz sahneleri başarılı dramaturgi yeteneğiyle seyircinin anlayabileceği kıvama getirmiştir.Aslında Çehov’unda tanımladığı gibi sahnede ağır bir dramdan öte yer yer farslar içeren bir komedi izlememizi sağlamıştır.Yani FARS’ ın içeriği gülünç durumlara dayanır.Vişne Bahçesi’ni izlerken de olayın içeriğinin gülünç durumlara dayandığını Engin Alkan’ın yorumuyla fark edebilirsiniz.
Sonuç Olarak: Vişne Bahçesi gibi önemli ama bir o kadar da ağır bir oyunu Engin Alkan’ın yorumuyla gayet zevkle ve her bir noktasını gayet rahat anlayarak izleyebilme imkanı bulduk.Ama bütün bunlara rağmen Oyunda akustikten kaynaklanan önemli bir eksik vardı.Seslerin çoğu en ön sıralarda olmama rağmen çok zor duyuldu.Bunda oyuncuların da etkisi var mıydı bilmiyorum ama açıkçası bu sorunu oyunculardan çok akustikte bulmayı tercih ediyorum. Çok başarılı bir oyun sergilenmesine rağmen bu yüzden oyun çıkışında bende eksik bir tat bıraktı.Kendime Vişne Bahçesini ikinci kez izler miyim diye sorduğumda izlemek istemeyeceğimi farkettim mesela.Ama işte bu sorunun nedeninin kimden kaynaklandığını bir türlü bulamadım.
- Son Olarak; oyundan çıktıktan sonra siz ne hissedersiniz bilmem ama eğer iyi bir tiyatro seyircisi iseniz. Anton Çehov’un kaleminden çıkan Ve Engin Alkan’ın yönetmenliğiyle İBBŞT’ de hayat bulan VİŞNE BAHÇESİ’ni mutlaka ama mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
- Bu arada kostümlere,dekora ve makyajlara yorum yapmama gerek yok sanırım.Daha önceki oyunlarda da olduğu gibi yine göz alıcı ve muhteşem.Tüm arka plan çalışanlarının eline ve emeğine sağlık.
-----------------------------------------------
Gizem Yöngül
çok yalın,yormayan, olağanüstü bir reji, Vişne Bahçesi seyredilmeli...
ayce abana
Visne Bahcesi (cehov) sehrintiyatrosu 'nun en sevdigim islerinden oldu...cok basarili oyun ve kostum calismasi muhtesem olmu
deniz ozdag
şehir tiyatroları'nın vişne bahçesi harika..sezon bitmeden mutlaka bir kez daha izlenmeli
ozenyula
İBBŞT'nin“Vişne Bahçesi”ni gerçekten beğendim.Engin Alkan yönetmen olarak da Lopahin rolünde de çok iyi. Ekip gayet iyi. Seyredin,iyi gelir.
Nutie
Tebrikler enginalkan ve ekibi,oyundan çok işinizi yaparken aldığınız hazza taptım! Vişne Bahçesi, hüzünlü,anlamlı,komik, sımsıcak! Gidiniz.
gülayyeniyurt
dün akşam izledik.Kostümlere bayıldık.Bütün oyuncuları tebrik ediyorum.Cuma akşamımızı şenlendirdiniz.İyi ki sizler varsınız.
ceyda düvenci akgün
'Vişne bahçesi' sahnelenmesi ile oyunculuklarla harika :) mutlaka izlenmeli...
nedim saban
'Vişne bahçesi' sahnelenmesi ile oyunculuklarla harika :) mutlaka izlenmeli...Agaoglu'nun cok acil Kagithane'ye gelip Visne Bahcesi'ni izlemesi ve kendiyle hesaplasmasi gerekiyor. Engin Alkan'a önyargılı olanlar kılabilir ama sahneye koyduğu bu versiyon New York'taizlediğim Peter Brook prodüksiyonundan daha cok Chekhov
Yesim Sancaktaroglu
Sehir tiyatroları Vişne Bahçesi ile farkını bir kez daha ortaya koydu. Teşekkürler enginalkan sehrintiyatrosu
Selim Atakan
Vişne Bahçesi oyununda bir şeyi farkettik, oyuna giden lise çağındaki kızlarımız, oğlanlarımızın tiyatro ile olan bağları+güçleniyor, "hâla etkisinden kurtulamadık, oyuna bir daha geleceğiz, hem de daha kalabalık" diyebiliyorlar. İşte bu o denli anlamlı...+Benim kültürün nesillerden nesillere aktarılması hayalimi Engin Alkan işte böyle gerçekleştiriyor. Tiyatroya gitmek kültürel bir etkinlik+Bunu yaratanları kutlarım
özgün - ( 10/6/2012 )
Oyunu eğlenceli yapan şey metni bilerek söylemek istediklerini anlayarak izlemektir. Daha önce adını duymakla yetinmek biraz oyunun beklentilerini aşağı çekiyor. Ancak muhteşem bir oyun olmuş. Engin Alkan-dan bunu beklememek ayıp olurdu. Kesinlikle tavsiye ederim. Performanslar,söylenecek şeylerin güçlü sesleri ve hayatın gerçekleri hepsi bu oyunda
Burcu - ( 10/10/2012 )
Harika bir oyundu. Oyundan keyif alabilmek için oyunu okumuş ve ne anlatmak istediği hakkında fikir sahibi olmalı izleyici, işte o zaman oyunun tadına tam anlamıyla varılıyor. Ayrıca Engin Alkan-nın dehası demek istiyorum bu oyuna, bir oyun bu kadar güzel yorumlanabilir .
Renan - ( 10/23/2012 )
Dram severlere rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir oyun. Ama kesinlikle metin hakkında detaylı bir şekilde bilgi sahibi olduktan sonra gitmeli. Yoksa fazla ağır gelebilir. ben metni okuyup gitmiştim bu yüzden izlemesi ve oyunu anlaması daha kolay oldu. Hümay Güldağ Belgin-in ve Engin Alkan-ın performansları muhteşem.
Özge - ( 10/30/2012 )
Genel olarak oyunu beğendim. Konusu ve işleyişi açısından başarılı. Ancak oyun bazı bölümlerde ağırlaşıyor, sonra sahneye Engin Alkan çıkıyor ve tekrar sizi içine çekiyor. izlenmesini tavsiye ederim.
ÖZGÜR ÖZGÜLGÜN
Engin Alkan'ın yönettigi VİSNE BAHCESİ o kadar tanıdık, o kadar gercek ki tum ekibi tebrik etmek farz :-) Gidelim annecigim gidelim...
çok yalın,yormayan, olağanüstü bir reji, Vişne Bahçesi seyredilmeli...
ayce abana
Visne Bahcesi (cehov) sehrintiyatrosu 'nun en sevdigim islerinden oldu...cok basarili oyun ve kostum calismasi muhtesem olmu
deniz ozdag
şehir tiyatroları'nın vişne bahçesi harika..sezon bitmeden mutlaka bir kez daha izlenmeli
ozenyula
İBBŞT'nin“Vişne Bahçesi”ni gerçekten beğendim.Engin Alkan yönetmen olarak da Lopahin rolünde de çok iyi. Ekip gayet iyi. Seyredin,iyi gelir.
Nutie
Tebrikler enginalkan ve ekibi,oyundan çok işinizi yaparken aldığınız hazza taptım! Vişne Bahçesi, hüzünlü,anlamlı,komik, sımsıcak! Gidiniz.
gülayyeniyurt
dün akşam izledik.Kostümlere bayıldık.Bütün oyuncuları tebrik ediyorum.Cuma akşamımızı şenlendirdiniz.İyi ki sizler varsınız.
ceyda düvenci akgün
'Vişne bahçesi' sahnelenmesi ile oyunculuklarla harika :) mutlaka izlenmeli...
nedim saban
'Vişne bahçesi' sahnelenmesi ile oyunculuklarla harika :) mutlaka izlenmeli...Agaoglu'nun cok acil Kagithane'ye gelip Visne Bahcesi'ni izlemesi ve kendiyle hesaplasmasi gerekiyor. Engin Alkan'a önyargılı olanlar kılabilir ama sahneye koyduğu bu versiyon New York'taizlediğim Peter Brook prodüksiyonundan daha cok Chekhov
Yesim Sancaktaroglu
Sehir tiyatroları Vişne Bahçesi ile farkını bir kez daha ortaya koydu. Teşekkürler enginalkan sehrintiyatrosu
Selim Atakan
Vişne Bahçesi oyununda bir şeyi farkettik, oyuna giden lise çağındaki kızlarımız, oğlanlarımızın tiyatro ile olan bağları+güçleniyor, "hâla etkisinden kurtulamadık, oyuna bir daha geleceğiz, hem de daha kalabalık" diyebiliyorlar. İşte bu o denli anlamlı...+Benim kültürün nesillerden nesillere aktarılması hayalimi Engin Alkan işte böyle gerçekleştiriyor. Tiyatroya gitmek kültürel bir etkinlik+Bunu yaratanları kutlarım
özgün - ( 10/6/2012 )
Oyunu eğlenceli yapan şey metni bilerek söylemek istediklerini anlayarak izlemektir. Daha önce adını duymakla yetinmek biraz oyunun beklentilerini aşağı çekiyor. Ancak muhteşem bir oyun olmuş. Engin Alkan-dan bunu beklememek ayıp olurdu. Kesinlikle tavsiye ederim. Performanslar,söylenecek şeylerin güçlü sesleri ve hayatın gerçekleri hepsi bu oyunda
Burcu - ( 10/10/2012 )
Harika bir oyundu. Oyundan keyif alabilmek için oyunu okumuş ve ne anlatmak istediği hakkında fikir sahibi olmalı izleyici, işte o zaman oyunun tadına tam anlamıyla varılıyor. Ayrıca Engin Alkan-nın dehası demek istiyorum bu oyuna, bir oyun bu kadar güzel yorumlanabilir .
Renan - ( 10/23/2012 )
Dram severlere rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir oyun. Ama kesinlikle metin hakkında detaylı bir şekilde bilgi sahibi olduktan sonra gitmeli. Yoksa fazla ağır gelebilir. ben metni okuyup gitmiştim bu yüzden izlemesi ve oyunu anlaması daha kolay oldu. Hümay Güldağ Belgin-in ve Engin Alkan-ın performansları muhteşem.
Özge - ( 10/30/2012 )
Genel olarak oyunu beğendim. Konusu ve işleyişi açısından başarılı. Ancak oyun bazı bölümlerde ağırlaşıyor, sonra sahneye Engin Alkan çıkıyor ve tekrar sizi içine çekiyor. izlenmesini tavsiye ederim.
ÖZGÜR ÖZGÜLGÜN
Engin Alkan'ın yönettigi VİSNE BAHCESİ o kadar tanıdık, o kadar gercek ki tum ekibi tebrik etmek farz :-) Gidelim annecigim gidelim...