DEVRİM ÖNCESİ DÖNEMDE RUSYA
(Kaynak: T.C. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi (Siyaset Bilimi) Anabilim Dalı, Rusya’da 1905-1920 Yılları Arasında Tarihsel Dönüşüm Süreci ve Siyasal Tartışmalar, Yüksek Lisans Tezi, R. Berker Bank, Tez Danışmanı: Prof. Dr. Tülin Öngen, Ankara-2004)
BİRİNCİ BÖLÜM
1905 ÖNCESİ RUSYA’DA DÜŞÜNSEL VE POLİTİK ORTAM
1.1. Rusya’da Devrimci Yaklaşımlar
Rus devrim hareketi, Napolyon devrinin kapanmasından hemen sonra Fransız devrim düşüncesinden etkilenmiş Rus subaylarının Batı Avrupa’dan dönmesiyle başladı. Rusya’daki İlk bilinçli devrimciler gizli derneklerde toplandılar. Otokrasiye karşı yapılan ilk eylemler bu subaylar tarafından gerçekleştirildi. Dekabristler diye adlandırılacak olan bu subayların amacı Çar I. Aleksandr’ın ölümünden sonra Grandük Nikolay’ın tahta geçmesine engel olmak ve onun tahtına Konstantin’i geçirerek anayasaya dayalı bir rejim kurmaktı. 28 Aralık 1825’te, Nikolay’ın tahta çıkacağı gün, deniz gücüne bağlı askeri birlikler bağlılık andı içmeyeceklerini
bildirdiler. Sonunda Dekabristler dağıtıldı ve bir çoğu da asılarak öldürüldü. Diğer bir kısmı ise, Sibirya’ya sürgüne gönderildi.5 XIX. yüzyıl başlarında Rusya kesin olarak iki kampa ayrılmıştı. Bir yanda bürokrasi ve soylu sınıfıyla Çar hükümeti, diğer tarafta ise köylüler bulunmakta idi.6 Rusya’da ticaret ve endüstrinin gelişmesiyle birlikte bir tüccar girişimciler sınıfı doğmaya başladı. Bunlar köken olarak orta sınıftan gelmekteydiler. 1830 Fransız Devrimi, Rus devrim düşüncesine yeni bir yön getirmişti. Bu düşünce akımları genel olarak “Batıcılar” ve “Slavistler” olarak adlandırıldılar. Her iki akım da hayatın ve tarihin Rusya’nın karşısına çıkardığı zorlukları nasıl aşılabileceğini tartışıyorlardı. Gerçekten de çağdaş Rusya’nın bütün tarihini tek bir olgu belirler ve yönlendirir: Rusya ile Batı arasındaki ilişki ve çelişki, Avrupa uygarlığının zaman içinde Rusya’ya sızması, Batılılaşmış seçkinlerin bilincine yansıyor ve halkı da aynı ölçüde etkiliyordu. Bunun sonucu olarak Rusya ile Batı, Rusya ile Avrupa, ulusal varlık ile Batı uygarlığı arasındaki ilişkiler yapılan tartışmaların temelini oluşturmaktaydı.7 Rusya’da ilk devrimciler, görece daha gelişmiş olan, St. Petersburg ve Moskova gibi büyük şehirlerde gizli dernekler kurarak örgütlenmeye çalıştılar. Kurulan bu gizli derneklerde politikadan edebiyata kadar her türlü konu konuşulup tartışılmaktaydı. Ancak, toplantıya katılan bu kişiler toplumun elit kesimi olarak bilinen öğrenciler ve profesörlerle sınırlıydı. Bu aydınlar arasında en önemlilerinden biri Alexandr Herzen idi. A. Herzen’in politik düşünceleri, köylülüğün kurtuluşu savunusu üzerinde şekilleniyordu. Herzen, Rus köylüsünün içinde bulunduğu kötü ekonomik durumdan kurtulması gerekliliğini vurgulamakta; ayrıca, Rusya’da gelişmekte olan kapitalizme karşı önlemler alınmasının gerekliliğini savunmaktaydı. Herzen’e göre, Rusya’da gelişmekte olan kapitalizmi önlemenin tek yolu, Rus köylüsünün kendine özgü komün yapısının korunmasından geçiyordu. Böylece Rusya’da meydana gelecek bir toplumsal değişim ancak ve ancak Rus köylüsünün eseri olabilirdi. Muhalif düşüncelerin Rusya’da hızlı bir biçimde yayılması karşısında Çarlığın da topluma karşı aynı oranda yürüttüğü baskı, sansür ve işkence uygulamaları yoğunlaştı. 1852 yılında Turganyev’in tutuklanması aydın kesim arasında olumsuz bir etki yarattı. Eğitimli küçük bir elit tabakanın yürüttüğü sınırlı politik mücadele, Rusya’da, toplumsal bir değişimin olması gerektiği yönündeki tek gösterge değildi. Savaşlarda alınan bazı yenilgiler de siyasal değişimin kaçınılmaz olduğunu göstermekteydi. Kırım Savaşının yenilgisi Çar II. Alexandr’ın, kurulu düzeni artık eski yöntemlerle idare edemeyeceğini ortaya çıkarmıştı. Yaşanılan bu politik gelişmeler Çar’ı bazı reformlar yapmaya yöneltti. Toprak köleliliğinin kaldırılması için bir komitenin kurulması bu reformlardan biriydi. Basında da hiç olmadığı kadar politik konular tartışılmaya başlandı. Yaratılan bu kısmi özgürlük ortamı içinde Herzen tarafından “Kolokol” (Çan) adlı bir dergi çıkarılmaya başlandı. Bu dergi radikal liberalleri etkilediği kadar aristokratları da etkiledi. 1861’de toprak köleliği kaldırıldı. Ancak, bu hukuki değişim politik beklentilere cevap vermekten oldukça uzaktı. Köylüler açısından özgür olmak zannedildiği kadar kolay değildi. Çünkü, yüksek vergi ve ipotek yüzünden köylüler toprak sahiplerine karşı yüksek miktarlarda borçlandırılmıştı. Bu durum, köylülerin, toprak sahiplerine karşı olan öfkesini daha da artırdı. Radikal aydınların en önemlilerinden biri olan Çernişevski, düşüncelerini Fourier ile Louis Blanc’ın düşüncelerine dayandırıyordu.8 Çernışevski, ilk başlarda reformların gerçekleştirilmesi yönünde Çar’dan oldukça ümitliydi, ancak daha sonra bu beklenti yerini serzenişe bıraktı. Çernışevski’ye göre asıl düşman kapitalizm değildi. Rusya’nın geri kalmışlığının asıl nedeni, Asya tipi hayat koşullarının topluma egemen olmasıydı. Bu nedenle aşılması gereken temel sorun Çarlık rejiminin devrilmesiydi.9 Rusya’da 1860 yılında Petersburg’da “Genç Rusya” adlı küçük bir yer altı örgütü kuruldu. Örgütün amacı toplumun tüm temellerini kökünden değiştirecek kanlı ve amansız bir devrimi gerçekleştirmekti. 1862 tarihinde devrimin bir an önce yapılması gerektiği yönünde bildiriler yayınlanmaya başlandı. 1863’te “Genç Kuşağa” adlı bir bildiri yayınlandı. Bu bildiride Rusya’nın kendine özgü köy komünlerininöneminden bahsedilmekte ve 1848 Fransız Devriminden farklı olarak, Rusya’da kurulu düzenin devrilmesi yönünde girişilecek bir devrimci hareketin başarılı olacağı vurgulanmaktaydı.10 1862-63 yıllarında “Zemliya İ Volya” (Toprak ve Özgürlük) adlı bir örgüt kuruldu. Bu örgüt öğrencilerden oluşan gevşek bir birlikti. Çernışevski tutuklu bulunmasına rağmen bu örgütün ilham kaynağı olmayı sürdürüyordu. Toprak ve Özgürlük adlı örgütün kurulması da otokrasiye karşı terörist eylemlerin artmasına neden oldu. Rusya’da yaygınlık kazanan ayaklanma söylentilerine liderlik eden yeni bir isim daha ortaya çıktı: Bakunin. Bakunin’e göre, ilerlemenin ilk koşulu dini reddetmekti; ayrıca babadan oğula miras yoluyla geçen mal aktarımına da karşıydı. Toprakların kamulaştırılması, fabrikaların işçilere verilmesi, aile kurumunun yok edilmesi ve devletin ortadan kaldırılması fikirlerinin temelini oluşturuyordu. Bakunin’in ana fikri şuydu: Yeni bir toplum düzeni kurmadan önce toplum yapısının tamamını yok etmek gerekliydi, aksi taktirde yeni bir toplum kurulamazdı. Politik bir rejim var olduğu sürece toplumsal ya da ekonomik özgürlükten söz etmek mümkün değildi; çünkü, bütün yönetimler zorba, güç ve sınıf egemenliği üzerine kurulu idi.11 Onun ardılı olan S. Naçayev ise, devrimi gerçekleştirmek için amaca giden her yol mubahtır şiarıyla Bakunin’i çoktan geride bırakmıştı. Sonraki süreçte fikirlerini kitlelere yaymak amacıyla ikisi birlikte “Halkın Adaleti” adlı dergiyi çıkarmaya başladılar. Dönemin diğer önemli devrimcileri, Peter Lavron ve Tkaçev idi. Lavron, Rusya’da kitlelerin devrim yapabilmesi için çok ciddi bir eğitimden geçmeleri gerekliliğini vurgulamakta; Tkaçev ise, toplumun komünist temele dayalı olarak yeniden düzenlenmesi için devletin zora dayalı olarak ele geçirilmesi gerekliliğini savunmaktaydı. Tkaçev, devrimin halk olmadan yapılamayacağını, halkın yönetilmeye ve yönlendirilmeye ihtiyacı olduğunu vurgulamakta; ayrıca iktidarın ele geçirilmesin de küçük bir devrimci azınlığın önemine işaret etmekteydi.12 Her yıl İsviçre’ye okumaya giden Rus öğrencileri devrimci fikirlerden kolayca etkilenmekteydiler. İsviçre’de okuyan bir çok öğrenci edindikleri devrimci düşüncelerin etkisiyle Rusya’ya döndüklerinde kurulu düzen açısından sorun olabilir endişesiyle eğitimlerini tamamlamadan tekrar Rusya’ya çağrıldılar. Ancak, bu durum öğrenciler için fikirlerinin kitlelere açıklanması açısından bulunmaz bir fırsattı. 1862 yılında kurulmuş olan “Zemliya i Volya” (Toprak ve Özgürlük) adlı örgüte 1876’dan sonra Bakunin önderlik etmeye başladı.13 Bu örgüt, iktidarın alınmasında terörün tek yöntem olduğunu ısrarla vurguluyor ve bunun için de Çarlık yönetimine karşı suikast eylemlerinden hiç çekinmiyordu. Örgütün Yürütme Komitesi terör eylemlerini artırınca Toprak ve Özgürlük adlı örgüt ikiye bölündü. George Plehanov’un başında bulunduğu diğer muhalif gurup terör eylemlerini kınıyor ve karşıtları tarafından da “kara eleştiri” olarak nitelendiriliyorlardı. Daha geniş bir gurup ise, kendine “Narodnaya Volya” (Halkın Özgürlüğü) adını taktı. Aslında her iki taraf da Rus toplumunun yapı itibariyle sosyalizme yatkın bir topluluk olduğuna inanmaktaydı. Narodnikler, sosyalist devrimin işçi sınıfı tarafından gerçekleştirileceği yönündeki klasik Marksist açıklama yerine, Rusya’da olası bir devrimin ancak köylü önderliğinde gerçekleştirilebileceğini iddia ediyorlardı.14 70’li yılların başlarında ikinci bir devrimci dalga başladı. 1874’de dört bin kişi hapse atılmış, sorgulanmış veya en azından takip edilmişti. Fakat ortada henüz ciddi bir siyasi hareket yoktu. Rus köylüsünün sosyalizme yöneleceğine ilişkin bir beklentinin tersine, köylüler, sosyalizme karşı en ufak bir ilgi dahi duymuyorlardı. Rus köylüsünün, toplum içindeki bu duyarsız tutumu, devrimin bir köylü önderliğinde gerçekleştirilebileceği yönündeki beklentileri boşa çıkardı. En azından Narodnikler, yönetime karşı giriştikleri terörist eylemler sonrasında ciddi deneyimler kazanmıştılar. 24 Ocak 1878’de Vera Zasuliç ve Ağustos 1875’te Krovçinski Çar’ın güçlerine karşı suikastlar düzenlediler. 2 Nisan 1879’da Aleksandr Sololev, Çar II. Aleksandr’ı öldürmeye niyetli olduğunu ortaya koydu, ama başaramadı. Birkaç yıl sonra Halkın Özgürlüğü adlı örgüt 1 Mart 1881’de II. Çar’ı öldürmeyi başardı.15 Ancak Çar’ın öldürülmesi halk ayaklanmasını geliştireceği yönündeki beklentilerin tersine, otokrasinin daha da güçlenmesine ve uzun yıllar yaşamasına neden oldu. Devrimci pratik, cesaretin, Çar’ın öldürülmesiyle yönetimin değiştirilmesinin yeterli olamayacağını göstermişti. Çar II. Alexandr’ın Halkın Özgürlüğü adlı örgüt tarafından öldürülmesi sonrasında İktidara gelen Çar III. Alexandr çok büyük infazlar gerçekleştirdi, politik suçluların büyük bir bölümünü de Sibirya’ya sürdü. Aydınların bir kısmı da İsviçre’ye kaçmak zorunda kaldı. Sürgüne gönderilen bu aydınlar arasında: G. Plehanov, P. Akselrod, V. Zasuliç ve L. Deutsch bulunuyordu. Bunlardan bazıları Plehanov önderliğinde sosyal demokrasiye yöneldiler. Ayrıca, Rus halkını aydınlatmak için Marx’ın bazı yapıtlarını da Rusça’ya çevirdiler.16 Marx’ın fikirlerinin öğrenilmesi Rusya’daki entelektüel zemini daha da genişletti. Marx’ın yapıtlarının Rusça’ya kazandırılması, Rusya’da bir devriminin nasıl gerçekleştirileceği yönündeki farklı arayışların habercisi olacaktı. III. Aleksandr döneminde, sanayileşme hızlıca gelişti bu durum kentlerin gelişmesine, köylülerin kentlere yığılmasına neden oldu. Bu toplumsal değişimden en büyük nasibi Moskova ve Petersburg şehirleri aldı.17 Tüm bu toplumsal gelişmeler işçi sınıfının gelişmesine neden olacaktır. 1896-7 yılları arasında Petersburg’da meydana gelen grevler, işçilerin bilinçlenmesi açısından oldukça önemli bir deneyim olmuştu.18 İşçi sınıfı bilinçlendiği ölçüde eylemlerini artırmış, toplum içindeki örgütlenmesine yaygınlık kazandırmış; ancak, aynı oranda da, polis ve jandarmanın baskısının artmasına neden olmuştur. XIX. yüzyılda Rusya’nın içinde bulunduğu politik durum kısaca böyle özetlenebilir. Marx, Rusya’da bir devrim olasılığını her zaman vurgulamıştır. Rusya’nın bu içinde bulunduğu durumu Marx, Sarge’ye yazdığı mektupta şöyle özetliyor: “...1866 savaşı nasıl 1870 savaşına yol açtıysa, 1870 savaşı da Almanya ile Rusyaarasında zorunlu bir savaşa yol açacaktır. Zorunlu olarak, kaçınılmaz olarak diyorum,Rusya’da, bir devrimin daha önce patlaması -olası olmayan bir olay- dışında. Bu olasıolmayan durum gerçekleşmezse, Almanya ile Rusya arasında bir savaş, şimdiden olmuşbitmiş bir olgu olarak görülmelidir. (...) Alsas ve Lorraine’ni alırlarsa Fransa ile Rusya,Almanya’ya karşı savaş açacaklardır. Fransa ile saygın bir barış yapılırsa, o zaman o savaşAvrupa’yı Moskova diktatörlüğünden kurtaracaktır, (...), Rus halkının da yarar sağlayacağıRus toplumsal devriminin – bu devrimin öğeleri, gelişebilmek için yalnızca böyle bir dış itkiyigereksiniyor – patlamasına yardımcı olacaktır.19 Bu alıntıdan anlaşılacağı üzere Marx’ın Rusya’da bir devrim beklentisi vardır. Ancak Marx, devrimin, Rusya’nın kendi iç dinamikleri tarafından gerçekleştirilebileceği yönünde değil de, daha çok bir dış itiyle olabileceği düşüncesindedir. Çar III. Alexandr iktidarının baskı ortamından kaçan Plehanov artık bir Marksist olarak politik hayatına yurt dışında devam etmektedir. Cenevre’de Plehanov tarafından kurulan “Emeğin Kurtuluşu adlı örgüte üye olan ilk sosyalistler Akselrod, Deutsch ve V. Zasuliç gibi devrimciler gelmektedir. Lenin, daha sonra, bu oluşum ile temasa geçecektir. Lenin, “Halkın Dostu Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşılır” adlı çalışmasını hazırlar. Henüz bu çalışmasında dahi Rusya’nın çok hızlı bir biçimde kapitalistleşme süreci içinde bulunduğunu, büyük kapitalistlerin küçük kapitalistleri yutmasının Rusya’daki kapitalistleşme sürecini daha da hızlandıracağını ve topraklarından kopmuş Rus köylüsünün şehirlerde proleterleşmesine yol açacağını vurgulaması ilk tespitleri arasındadır.20 Aynı yılda Lenin, Petersburg’da bazı Marksist gruplarla temasa geçer. 1898 yılında Minsk’te toplanan dokuz kişi RSDİP’yi (Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi) kurarlar.21 Bu partinin oluşumunda iki önemli nitelik göze çarpmaktadır. Birincisi, Rus yerine Rusya kelimesi kullanılarak tüm işçileri kapsıyor olması; ikincisi, Strue’nin önerisi üzerine Komünist Manifesto’da geçen önce burjuva devriminin gerçekleştirilmesi sonra da proletarya devriminin yapılması yönündeki klasik Marksist teorinin kabul edilmesidir. Yukarıda izah edildiği gibi Rusya’da uzun yıllar boyunca devrimin oluşması için mücadele eden ve siyasi mücadelesini sürdürmekte kararlı olan bir diğer akım da “Narodnikler” idi. Bunlar devrimin, ancak büyük köylü kitlelerin önderliğinde yapılacağı yönündeki o eski tezde ısrarlıydılar. Narodnikler, Rusya’da bir devrimin, ancak köylü önderliğinde yapılabileceğini, komünist topluma kapitalist aşama yaşanmadan bir geçiş olabileceğini, köylülerin ağır bastığı bir toplumda, Batı burjuvazisinin gerçekleştirdiği anlamda bir demokratik devrimin olamayacağı yönündeki ısrarlı yaklaşımlarını sürdürmekteydiler. Narodnikler’in bu ısrarlı tutumları Lenin’i, Rusya’da kapitalizmin çoktan gelişmeye başladığını, bunun tarihsel bir zorunluluk olduğunu ve bunun karşısında durup sadece köylü önderliğine dayalı bir devrimin Rusya’da olanaksızlığını ispatlamaya yöneltti. Lenin, bu konu üzerine ilk çalışmasında Rusya’nın kapitalistleştiğine ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “…Birincisi, toplumsal iş bölümü, meta ekonomisinin ve kapitalist ekonominin bütüngelişme sürecinin temelidir.22 İkincisi, Rusya’da gelişen kapitalizmin sonucu olarak sanayinüfusu tarımsal nüfusun aleyhine büyüdüğünü, bu durumun bir ülkenin kapitalistleştiğinintipik bir sonucu olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü, sanayide değişmeyen sermayenindeğişen sermaye aleyhine artması değişen sermayedeki bu nispi azalışa rağmen, mutlak birartışla beraber gider; tarımda belli bir toprak parçasından yaralanmak için gerekli olandeğişen sermaye, mutlak olarak azalır; ancak yeni toprağa ekime açılması ölçüsünde mutlakolarak artabilir, ama bu da gene ön koşul olarak tarım dışı nüfusta daha da büyük birbüyümeyi gerektirir. Ticari ve sanayi nüfusta tarımsal nüfus aleyhine bir artış olmaksızınkapitalizm düşünülemez”.23 Lenin’den yapılan bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere Rusya kapitalistleşme süreci içerisine girmişti, artık bunun karşısında durulmazdı. 1895 yılında “Petersburg İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği” adlı örgüt kuruldu. Bu oluşum arasında Lenin de vardı. Lenin, fabrika işçilerine devrimci bildiriler dağıtıldığı için Sibirya’ya gönderildi. Sibirya’dan tahliye edildikten sonra devrimci bir dergi çıkarmak için Cenevre’ye gitti. “Iskra” (Kıvılcım) ve “Zarya” (Şafak) adlı gazeteleri çıkarmak için Plehanov ile çalışmaya başladı.24 “Iskra”nın ilk sayısı 1 Aralık 1900’de, “Zarya”nın ilk sayısı da 1 Nisan 1901‘de yayınlandı. Lenin, daha o dönemde, Rus Partisiyle Alman Partisinin aynı yolu izleyemeyeceğine karar verdi. Lenin’in parti örgütlenmesine ilişkin önerisi, Avrupa’da o zamana kadar mevcut olan parti örgütlenmelerinden oldukça farklıydı. Lenin’in merkezi esaslara dayalı olarak geliştirdiği parti örgütlenmesi anlayışı, Rusya’nın o güne dek içinde bulunduğu kendine özgü yönetim yapısından kaynaklanmaktaydı. Lenin’in parti örgütlenmesine ilişkin geliştirdiği fikirler şiddetli tartışmaların habercisiydi. 1825’de Eylülistlerin aristokratik komplosu, Pugaçev’in ilkel köylü ayaklanmaları organize etmesi, Eylülcü hareketin ileri gelenlerinden Pestel’in ortak bir devrimci amaç etrafında toplanmış yeraltı gruplarının kurulmasını savunması ve 1870 ve 80’lerde Tkaçev’in merkezi esaslara dayalı ve disipline edilmiş profesyonel devrimcilerden oluşan bir grubun önemini vurgulaması, doğal olarak Lenin’in parti örgütlenmesi yönündeki yaklaşımını etkileyecekti. Lenin’in parti örgütlenmesine ilişkin getirdiği merkeziyetçi esaslara dayalı örgütlenme anlayışı, 1917 Devrimi’ne giden süreçte yapılan tartışmaların temelini oluşturacaktır.
2. 2. Lenin’in Devrimci Mücadele Sorununa Yaklaşımı
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkının ön sözünden bir alıntıyla başlayalım: “İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincinibelirleyen, toplumsal varlıklarıdır.”25 Marx tarafından yapılan bu tanımlama bir çok kişi tarafından da yanlış yorumlanmaktadır. En başta bilinç, kesinlikle belli bir nesnelliğin doğrudan zihne yansıması olarak görünmez. Belli bir nesnelliğin, belli bir bilinci tayin etmesi kuşkusuz doğrudur; ancak bu sanıldığından daha dolambaçlı bir işlemdir. Toplumsal varlık, doğrudan uzantısı olan toplumsal hareketlilik aracılığıyla bilinci tayin eder. Toplumsal varlık ile bilinç arasındaki ilişki doğrudan değildir.26 Bilinç, nesnelliğin dış görüngüsü ile algılanması değil, söz konusu nesnelliğin özünün, kendini ortaya koyma biçimlerinin ardından yakalaması demektir. Bilinci yaratan son kertede elbette varlıktır. Maddi varlık koşullarından bağımsız bir sınıf bilinci oluşturulamaz. Ancak, sözü edilen nesnellik hareketi ve çelişkileriyle karmaşık bir bütünlük oluşturur. Nesnelliğin kendini ortaya koyuşu her zaman bir hareketliliktir. Dolayısıyla kendini bir hareket biçiminde ortaya koyan nesnelliğin tüm boyutlarıyla yakalanabilmesi, en başta, sözü edilen hareketle içselleşmekten geçer. Kısacası, söz konusu olan, sınıf (burjuva veya proletarya) bilinci için belli bir sınıfın üyesi olmak değil, o sınıfa özgü belli bir hareketliliğin içinde bulunmaktır. Bu noktada Öngen: “...sınıf üyelerinde ortak bir aidiyet duygusundan veya ortak bir yaşam biçimindenkaynaklanan benzer tutum ve inançlar gelişmedikçe sınıf bilincinden söz edilemez. (...) asılönemli olan sınıf üyelerinin kendi nesnel ve çelişkili durumlarının ve öteki sınıflarlaantagonistik ilişkilerinin farkına varmaları, dolayısıyla çıkarlarını korumak için belli bir siyasalbilince (sınıf bilinci) ve sınıfsal bütünleşmeye (örgütlenmeye) sahip olmalarıdır.” 27 derken tam da bu noktayı işaret etmekte ve bunun da örgütlü bir mücadele ile olabileceğini vurgulamaktadır. Örneğin, emek-sermaye arasındaki çelişkinin kendini somutlaması, işçi patron, işçi resmi görevli arasındaki ilişki ve çelişkiler gibi sayısız görüngü aracılığıyla gerçekleşir. Bunlar aslında çelişkinin özü değil, görünümüdür.28 İşçi, gerçekte, hiçbir sınıf bilinci nüvesi taşımadan da mücadeleye katılabilir. Burada, bilinç olmadan da mücadele vardır. İşçinin hiçbir bilinç taşımadan katıldığı mücadeleyi “kendinde sınıf” olarak niteleyebiliriz. Mücadelenin büründüğü biçim, süresi, karşılaşılan direnç, mücadelenin yinelenme sıklığı son tahlilde işçinin gerçek bilince giden olgunlaşma sürecini belirler. Sonuçta bilinç, toplumsal varlığın tek başına değil, mücadeleler aracılığıyla belirlendiği bir sonuç olarak ortaya çıkar. Açıklamayı bir örnekle somutlaştırırsak, kapitalist toplumda sendikal mücadelenin kazanımları sınıf mücadelesinin nihai hedefi değildir. Çünkü, sonuçta, sendikal mücadele de emeğin piyasa şartlarına uygun olarak makul bir düzeyde pazarlanmasını hedef alır. Sendikal mücadelenin kazanımları nihai hedef olmamasına rağmen, bu mücadele içerisinde karşılaşılan sorunları içselleştirerek sınıfın tarihteki önemi kavranabilir. Sınıf bilinci, sınıf mücadelesine kıyasla çok daha katı bir kavramdır. Emek, sermaye çelişkisinin şu ya da bu şekilde görünümü olarak belli bir mücadeleye katılan işçi, sınıf mücadelesinin içindedir. Katılınan her sınıf mücadelesi gerçek anlamda sınıf bilinci için yeterli olmayabilir.29 İşte tam da bu noktada Lenin’in işçi sınıfının bilinçlenmesi üzerine yaptığı açıklaması önem kazanmaktadır. Lenin, işçi sınıfının bilinçlenmesini şöyle formüle etmektedir: “Siyasal sınıf bilinci, işçilere, ancak dışardan verilebilir, yani ancak iktisadimücadelenin dışından, işçilerle işverenler arasındaki ilişki alanının dışından verilebilir. Bubilgiyi elde etmenin mümkün olduğu biricik alan, bütün sınıf ve tabakaların devletle vehükümetle ilişkisi alanı, bütün sınıflar arasındaki karşılıklı ilişkiler alanıdır. Onun için, işçileresiyasal bilinç vermek için ne yapmalı sorusuna yanıt, pratik içindeki işçilerin ve özellikleekonomizme eğilim gösterenlerin çoğunlukla yeterli buldukları, "işçiler arasına gidilmelidir"yanıtı olamaz. İşçilere siyasal bilgiyi verebilmek için, sosyal-demokratlar nüfusun bütünsınıfları arasında gitmek zorundadırlar; askeri birliklerini bütün yönlere sevk etmekzorundadırlar”.30 Lenin’in yaptığı bu açıklamada, işçi sınıfının kendinde sınıf aşamasından kendi için sınıf düzeyine yükselmesinin, kişinin içinde bulunduğu sosyal sınıfın zorluklarını yaşayarak, kendiliğinden gerçekleşemeyeceğini vurgulamaktadır. Dolayısıyla, Lenin’in örgüt anlayışı, kapitalist toplumun zorunlu olarak kendiliğinden yıkılıp, yerine, sosyalist toplumun kurulacağı yönündeki bir anlayışı reddeder. Proleter devrimin bu eşi görülmedik bilinçli karakterinden ötürü sadece nesnel etmenlerin olgunlaşmasıyla değil (kapitalist üretim tarzının tarihi görevini bitirdiği gerçeğini yansıtan ve gittikçe derinleşen bir toplumsal bunalım), aynı zamanda öznel etmenlerin de (işçi sınıfının bilinç düzeyi) yeterli düzeyde olması gerekir. Aksi taktirde proletarya devrimi zafere ulaşamayacaktır. Sosyalist devrimin başarısız olması, kapitalizmin geçici olarak güçlenmesi için yeni ekonomik ve toplumsal olanakların ortaya çıkmasına neden olacaktır.31 Lenin’in işçi sınıfının bilinçlenmesine ilişkin yaptığı temel açıklama budur. İşçi sınıfının doğrudan sınıf bilincine sahip olmaması, burjuvaziye taviz vermelerine ve geri adım atmalarına neden olur. Kendiliğindencilik iktisatçılığa varır, devrimciliğe varmaz. Bu nedenden dolayı Lenin’de politika görece özerk bir yapıya sahiptir. Yani “devrimci inisiyatif” (Volontarizm) Lenin’in düşüncesinde büyük bir yer tutar. Devrimci bilinç, eğer kendiliğinden oluşmuyorsa ve dışarıdan verilmesi gerekiyorsa bunu kim verecektir? Lenin bu sorunu “parti” aracılığı ile aşılabileceğini vurguladı. Ancak, Lenin, partinin, işçi sınıfının bilinçlenmesi için yeterli olmayacağını ısrarla belirtmiştir. Bu anlayışa göre, devrim profesyonellerce örgütlenip yönetilmeli, işçi sınıfının öncü gücü olan bu profesyoneller proletaryanın sınıf bilincini, oradan hareketle işçilerin doğuştan sahip olmadıkları devrimci teoriyi sağlamalıdır. Öncü güç, tarihi görevleri göz önüne alarak örgütlenmeli, bu görevin yerleşik düzene son vermeli olduğunu hiçbir zaman unutmamalıdır. Bunun anlamı, partinin merkeziyetçi, hiyerarşik ve otoriter olmasıdır.32 Lenin’e göre, işçiler, kendi sınıf çıkarlarıyla modern politik ve toplumsal sistemin bütünü arasındaki uzlaşmazlığın bilincine kendiliğinden varamayacaklardır. Ayrıca, işçiler kendi deneyimlerinden kendiliğinden dersler çıkardıkları sürece iş verenlere karşı sendikal etkinlilerden daha fazlasını geliştiremezler.33 Lenin’in, “ekonomizme” karşı yürüttüğü kararlı kavga ağırlıklı olarak kendiliğindenlik anlayışına yöneltilmiş bir saldırıydı. Ekonomistlerin iddialarına göre, işçi sınıfının etkinliği kendiliğinden ekonomik–sendikal- bir karakter taşımaktadır. İşçi sınıfını politikleştirmeyi denemek yararsız, en azından zamansız bir girişimdir. Ekonomistler, işçiler adına “ekonomik ajitasyon” ve “sosyal reform” mücadelesi sürdürülmesi gerekliliğinin devrim stratejisi açısından en iyi yöntem olduğuna inanmışlardı. Ekonomistler, ayrıca, ekonomi ile politika arasında bir sınır çizmekteydiler. Böylece İşçiler siyasal amaçlarla değil, ekonomik amaçlarla ilgileneceklerdi.34 Bu dönemde en iyi muhalefet uğraşında iş bölümü yapmak işçi sınıfı için en iyisiydi. Tarih, politika ve anayasal sorunlara ilgi duyan burjuva, politik demokrasi uğruna mücadele verirken; işçi sınıfı da ekonomik durumunun biraz olsun düzeltebilmesi için ekonomik mücadele vermeliydi. İşçi sınıfına dışarıdan bilinç taşınmasını reddeden ekonomist anlayış, politik mücadeleye hiçbir zemin bırakmamıştı. Burjuvazi politikayla ilgilenecek, işçi sınıfı da, ekonominin gelişmişlik ölçüsünce refah seviyesini geliştirebilmek için ekonomik mücadeleyi sürdürecekti. Rusya’da ve özellikle de Almanya’da baş gösteren bu politik tutum Marx’ın bazı yapıtlarında geçen determinist anlayışın vurgulanmasından kaynaklanıyordu. Rusya’da sosyalizmin inşasına giden yolda izlenecek devrim stratejisi tartışmalarının bir diğer tarafı ise, “Legal Marksistler” idi. Bunlar Rusya’da illegal mücadelenin olamayacağı yönündeki ısrarlı tutumlarını sürdürmekteydiler. Legal Marksistler: (1) Kapitalizmin gelişmesini, sosyalizmin nihai zaferi için gerekli ilk aşama olarak gören klasik Marksist tezi kabul ediyorlardı. Lenin bu aşamaya kadar onlarla aynı düşünceyi savunuyordu. (2) Kapitalist aşamanın gerekliliğini ısrarla vurgulamaları, onların kısa sürede bu aşamayı mutlak bir amaç olarak görmelerine ve sosyalizmin nihai zaferinin devrim ile değil de reform ile olması gerektiğini savunmalarına neden oldu. Legal Marksistler ile Lenin arasındaki temel tartışma da bu eksen üzerinde şekilleniyordu. Legal Marksistler, proletaryanın devrimci sosyalist mücadelesini belirsiz bir tarihe ertelemekte, burjuva ile ittifakı öneren reformcu bir demokrasi programına ağırlık vermeyi izlenecek devrim stratejisi açısından daha uygun bulmaktaydılar. Eğer iktidarın ele geçirilmesinde işçi sınıfının yürüttüğü ekonomik-politik mücadele Ekonomistlerin, Legal Marksistlerin ve Alman Sosyal Demokratların reformist iddialarının aksine kurulu düzen içerisinde ilerleyerek değil de; toplumsal değişimin sağlanması yönündeki bir mücadelenin, işçi sınıfının önderliğinde devletin tam anlamıyla ele geçirilmesi anlayışına dayalı olarak sürdürülecekse, bu öncelikle Marx’ın yapıtlarından başlanarak ispatlanmalıydı. Nitekim, Lenin de, ekonomistlere genel anlamda reformistlere ve devrimi dışlayan diğer muhaliflere karşı yürüttüğü politik mücadelede Marx’ın yapıtlarından yararlanarak yürütülecekti. Marx, Ekonomi Politiğin ön sözünde şöyle yazıyordu: “Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadariçinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkileri ile ya da bunların hukuki ifadesinde başka birşey olmayan mülkiyet ilişkileriyle çelişkiye düşerler. Bu ilişkiler, üretici güçlerin gelişmesininsonucu olan şekiller olmaktan çıkıp, bu gelişmenin önünde engeller niteliğine bürünürler. Ozaman toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üst yapıyı, büyükya da az bir hızla devirir. Bu alt-üst oluşların incelenmesinde daima, iktisadi üretim şartlarının maddi altüst oluşuyla -ki, bu bilimsel bakımdan kesin olarak tespit edilebilir- hukuki, siyasi,dini, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onusonuna kadar götürdükleri ideolojik şekilleri ayırt etmek gerekir... İçerebildiği bütün üreticigüçler gelişmeden bir sosyal şekillenme asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri,bu ilişkilerin maddi varlık şartları eski toplumun bağrında çiçek açmadan asla gelip yerlerinialmazlar." 35Hemen görüleceği gibi, Marx ve Engels'in tarihsel ilerleyiş düşüncesinde ağırbasan yön, ekonomik determinizmdir. Volontarizmin rolü, maddi koşulların belirleyiciçerçevesi içindedir. Bu konuyu daha sağlıklı tartışabilmek için öncelikle toplumsal altüst oluşların nasıl gerçekleştiğine bakalım. Marx, toplumsal farklılaşmanın temelindeve eşitsiz ilişkilerin temelinde sınıf ilişkilerinin olduğunu vurgulamakla birlikte; toplumugeçmişten günümüze kadar analiz ediyor: Antik, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist.Tüm bu toplumsal formasyonlarda asıl olan sınıflar arasındaki çelişkidir. Bu çelişkibelli bir üretim biçiminden tarihsel olarak daha ileri bir üretim biçimine geçmekle sonaermektedir.36 Buraya kadar yapılan açıklamalar yeterince açıktır. Asıl önemli olan nokta iseburadan sonra başlamaktadır. Tarihsel gelişim içerisinde ne kadar determinizm, nekadar volontarizm geçerli olacağı nasıl belirlenecektir? Bu sorunun cevabını ancakMarx’ın yaşadığı dönemde devrimlere ilişkin getirdiği açıklamalardan anlayabiliriz.Marx, devrim teorisinde, ihtilâlci inisiyatif ile ekonomik determinizm arasındaki ilişki veçelişkiyi şöyle ortaya koymaktadır: “Kişiler kendi tarihlerini, kendileri yaparlar; fakat keyiflerine göre, kendileritarafından seçilmiş koşullarda değil de, geçmişin doğrudan doğruya verdiği ve mirasbıraktığı koşullarda olur bu."37Marx’ın tarihsel değişim yönündeki yaklaşımı açıktır: Devrimci inisiyatifinrolünde başarıya ulaşabilmesi için devrimin, maddi bir tabana oturması şarttır. Birbaşka deyişle, temel yapının (ekonomi), o devrimci atılımın zafere erişmesi belli birdüzeye ulaşması gerekmektedir. Ekonomistler tarafından iddia edilenin aksinedeterminizmin volontarizm üzerinden bir üstünlüğe sahip olmadığı gibi, birbirinidışlamazlar da. Aksine volontarizm ve determinizm Marksist öğretide dolayımsızdiyalektik bir bütünlüğe sahiptir. Lenin’in düşüncesinde işçi sınıfına dışarıdan bilinçgötürme, partinin rolü ve devrimci inisiyatif bu bağlamda değerlendirilmedir.Lenin, ekonomistlerin devrimci mücadelede kendiliğindenciliği ön planaçıkartmasına karşı çıkıyor, proletaryanın iç güdüsel bir karşı çıkıştan daha fazlasınıyapamayacağını vurguluyor. Saf ve yalnız işçi hareketinin kendi başına bağımsız birideoloji geliştirebileceği düşüncesini yadsıyordu. Çünkü, işçiler, köken itibariylesosyalizmden daha eskilere giden burjuvazinin gelişmiş ve elinin altında sınırsızderece de yayın organı bulunan burjuva ideolojisiyle yüz yüze gelmek zorundaydı. Bunedenle sınıfsal politik bilinç işçilere ancak dışarıdan götürülebilir idi. Böylece şu yada bu şekilde politik bir mücadele içinde olan işçi sınıfı “kendinde sınıf” durumundan“kendi için sınıf” durumuna dönüşebilirdi. Lenin bu durumu şöyle formüle edecektir:. “Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suiistimalinher türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse ve işçiler bunlara karşı, başkaherhangi bir açıdan değil de, sosyal-demokrat açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçisınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz. Eğer işçiler, öteki toplumsal sınıfların her birini,entelektüel, manevi ve siyasal yaşamlarının bütün belirtilerinde gözleyebilmek için somut ve her şeyden önce güncel siyasal olgular ve olaylardan yararlanmasını öğrenmezlerse; eğermateryalist tahlil ve ölçütleri, nüfusun bütün sınıflarının, tabakalarının ve gruplarının yaşamve eylemlerinin bütün yönlerine pratik olarak uygulamayı öğrenmezlerse, çalışan yığınlarınbilinci, gerçek bir sınıf bilinci olamaz. Kim, işçi sınıfının dikkatini, gözlemini ve bilincini,tamamıyla ya da hatta esas olarak işçi sınıfı üzerinde yoğunlaştırıyorsa, böylesi, sosyaldemokratdeğildir; çünkü, kendini iyi tanıyabilmesi için, işçi sınıfının, modern toplumun bütünsınıfları arasında karşılıklı ilişkiler konusunda tam bir bilgi, sadece teorik bilgisi değil, hattadaha doğru olarak ifade edelim; teorik olmaktan çok, siyasal yaşam deneyimine dayananpratik bilgisi olması gerekir.”38Yukarıdaki alıntıdan anlaşılacağı üzere, işçi sınıfının kendiliğinden hareketi tekbaşına sınıf bilinci yaratamaz. Kitlelerin kendiliğinden ayaklanması ne kadar geniş biralana yayılırsa ve hareket ne kadar yaygın olursa, sosyal demokrasinin kuramsal,politik ve örgütsel çalışmasındaki bilinç gerekliliği de o kadar ivedileşir. Proletaryanınkendiliğinden savaşımı, bu savaşıma güçlü bir devrimciler örgütü önderlik edenekadar, kendinde sınıftan hakiki sınıf savaşımı –kendi için sınıf- haline gelemeyeceğinivurgular. Marx ise toplumdaki egemen düşünceyi şöyle ifade ediyor:“…Egemen düşünceler egemen maddi ilişkilerin fikirsel ifadesinden başka bir şeydeğildir, egemen düşünceler, fikirler biçiminde kavranan maddi, egemen ilişkilerdir, şu haldebir sınıfı egemen sınıf yapan ilişkilerin ifadesidirler; başka bir değişle; bu düşünceler onunegemenliğinin fikirleridirler”.39Marx’dan yapılan bu alıntıya bakıldığında Lenin’in bilinçlenmeye ilişkin yaptığıaçıklamanın ne kadar yerinde olduğunu açık biçimde görünmektedir. Her toplumunhakim ideolojisi hakim sınıf elindeki ideolojik üretim araçlarının (kilise, okul, gazeteler)denetlediği ve bunları kendi sınıfsal çıkarları için kullandığı anlamda sınıf ideolojisidir.Bu nedenle de kapitalist toplumda hakim sınıf burjuvazi olduğundan hakim ideoloji de, burjuva ideolojisidir. Sınıf hakimiyeti güçlü, sabit ve sorguya çekilmeyen birdüzeyde olduğu sürece hakim sınıfın ideolojisi ezilen sınıfın bilincine de hakimolacaktır; ayrıca sömürülen sınıf, sınıf mücadelesinin ilk evresinde sömürenlerinformüllerine, ideallerine ve ideolojilerine dayanır. Mevcut toplumun sorguya çekilişiartıkça – ki, bu ancak, örgütlü bir mücadele altında sürdürülebilir- sınıf mücadelesiyoğunlaştıkça ve sömürülerin sınıf hakimiyeti eylem alanında yalpalamayabaşlayınca sömürülenler, iktidardakilerin fikir hakimiyetinden kurtulmayabaşlayacaklardır.Toplumsal devrim mücadelesinden önce ve bu mücadele esnasında yöneticisınıf ideolojisi ile devrimci sınıfın yeni idealleri arasındaki mücadele sürüp gider. Bumücadele, devrimci sınıfın tarihi görevlerinin ve mücadelenin kısa vadeli sonuçlarınıbilincine varmasını sağlayan somut sınıf mücadelesini yoğunlaştırır ve hızlandırır.Böylece, devrimci sınıfın sınıf bilinci, hakim sınıf ideolojisine rağmen ve onun aksinesınıf mücadelesi içinde gelişir. Unutulmamalıdır ki, ancak devrim sırasında ezilenlerinçoğunluğu yönetici sınıfın ideolojisinden kendini kurtarabilir. Çünkü, hakim sınıfınezilen sınıf üzerindeki denetimi saf bir ideolojik yönlendirme ve hakim sınıfın ideolojiküretimini kitlesel özümsenmesiyle değil, her şeyden önce, süre gelen ekonomik vetoplumun günlük işleyişi ve bunların ezilenlerin bilinçleri üzerinde yaptıkları etki ileyürütür. Mandel bu konuda şöyle diyor:“…Kapitalist toplumda denetim insan ilişkilerinin şeyleşmesi ile sıkı sıkıya bağlı olanve meta üretimini yaygınlaşması, iş gücünün metaya dönüşmesi ve meta üretimi koşullarıaltında toplumsal iş bölümünün yaygınlaşması sonucu ortaya çıkan meta ilişkilerininiçselleşmesi aracılığıyla yürütülür. Bu aynı zamanda emeğin sömürüsü ve yabancılaşmaözelliğinden dolayı üreticilerin bitkinliği ve insanlıktan uzaklaştırılması ile olduğu gibi, sadecenitel anlamda değil, nicel anlamda da boş zamanın olmamasıyla da gerçekleştirilir. Bu durumancak esaretin zincirleri bir devrim ile, yani yabancılaşmış emeğin sınırları dışında, kitle eyleminin, yoğun artışı ile parçalamadığı zaman bu esaretin, kitle bilinci üstündeki uyarıcıetkisi hızla geriler.”40Marksist toplumsal değişim metodu göz önünde bulundurulduğunda Lenin,ekonomistlere karşı verdiği mücadelede, kapitalist toplumdaki sınıf çelişkilerininzorunlu olarak ve kendiliğinden sosyalist topluma varamayacağını vurguladı. İşçisınıfı gerçek bilinçlenme düzeyine salt kitap okuyarak ulaşamaz. Bulunduğumücadele içinde karşılaştığı zorlukları “politik teşhir” yöntemiyle kitleleri devrimcieyleme yönlendirebilir. Lenin politik teşhiri şöyle ifade ediyor:“Ama bu "açık-seçik tablo", herhangi bir kitaptan edinilemez. İşçi, bunu, ancak canlıörneklerden, belirli bir anda çevremizde olup bitenlerin, herkesin üzerinde konuştuğu ya dabirisinin fısıldadığı şu ya da bu olayda, rakamlarda, mahkeme kararlarında vb. belireninsıcağı sıcağına teşhirinden edinebilir. Bu kapsamlı siyasal teşhirler, yığınları devrimci eylembakımından eğitmenin zorunlu ve temel bir koşuludur”.41Yapılan tüm bu alıntılardan anlaşılacağı üzere Lenin’in işçi sınıfınınbilinçlenmesine ilişkin yürüttüğü çalışma çok yönlüdür. Sadece profesyoneldevrimcilerden oluşan merkezi örgütlenme esasına dayalı tek partinin öncülüketmesinin yanında, partinin, işçiler arasında yürüteceği “ajitasyon” ve “politik teşhir”yöntemleriyle kitleleri devrimci mücadeleye yönlendirmek büyük önem taşır.Rusya’da 1891 kıtlığı Plehanov’u Marksist hareketin izleyeceği yol açısındanyeni bir sayfa açmaya itti. Buna göre Marksistlerin proletarya içindeki eğitimfaaliyetleri iki düzeye “propaganda” ve “ajitasyon” biçiminde sürdürülmeliydi.Plehanov yaptığı açıklamalarda propagandayı, bir düşünceyi bir veya bir kaç kişiyetaşımak; ajitasyon ise, bir çok düşünceyi pek çok insana taşımak olarak formüleediyordu. Kısacası, devrimciler, kendilerini sosyalist işçi kesimlerini örgütlemek ilekısıtlamak yerine dışa açılmayı, sekiz saatlik çalışma gibi siyasi ve ekonomik talepler temelinde kitlesel hoşnutsuzluğu yükseltmeye çalışmalıydılar. Böylece en geriunsurlar bile sosyalist mücadelenin kazanımlarını kendilerinin çıkarına olduğunuanlayacak ve davaya kazanılmış olacaklardı. Plehanov’un ajitasyon hakkındakifikirlerine destek görece daha bilinçli olan Polonya işçilerinden geldi. EmeğinKurtuluşu grubu tarafından ortaya atılan bu politik strateji işçiler arasında fazla rağbetgörmedi. Lenin bu yöntemini benimsedi. Lenin bu konuda şöyle yazıyordu:“…Karşımıza şu sorun çıkıyor: siyasal eğitim neyi içermelidir? Bu otokrasiye karşı işçisınıfı düşmanlığının propagandasından ibaret olabilir mi? Elbette ki hayır. İşçilere siyasalbakımdan ezildiklerini açıklamak yetmez (nasıl ki, onlara çıkarlarının işverenlerin çıkarlarınauzlaşmaz karşıtlıkta olduğunu açıklamak da yetmezse). Ajitasyon, bu baskının her somutörneği ele alınarak yürütülmelidir (tıpkı iktisadi baskının somut örnekleri etrafında ajitasyonyürütmeye başlamış olmamız gibi). Bu baskı toplumun çeşitli sınıflarını etkilediğine göre,kendisini yaşamın ve eylemin en çeşitli alanlarında -meslek, kamu, özel, aile, din, bilim vb.alanlarında- ortaya koyduğuna göre, otokrasinin siyasal teşhirini bütün yönleriyleörgütlemeye girişmeyecek olursak, işçilerin siyasal bilincini geliştirme görevimizi yerinegetiremeyeceğimiz besbelli değil midir? Baskının somut belirtileri etrafında ajitasyon göreviniyerine getirebilmek için, bu belirtileri teşhir etmek gerekir (nasıl ki ekonomik ajitasyonuyürütebilmek için fabrikalarda yapılan haksızlıkları teşhir etmek zorunluysa)”42.Lenin’e göre, ekonomik mücadele işçiye ilk olarak ekonomik sömürünündoğasını gösteriyordu. İkincisi, ona mücadele ruhu aşılıyordu. Üçüncüsü, siyasalbilinci geliştiriyordu. Siyasi bilinç dahil olmak üzere sınıf bilinci, ekonomik mücadeleiçinde otomatik olarak gelişecekti.43 1895’de Lenin ve Martov önderliğinde bir çok devrimci St. Petersburg’da “İşçiSınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği” adı altında örgütlü bir yapı oluşturdular.Oluşturulan bu birliğin amacı, St. Petersburg işçileri arasında ajitasyonun yaygınlık kazanmasına yardımcı olacaktı. Lenin ve birliğin beş üyesi Aralık 1895’detutuklandılar. Fakat verilen mücadelenin karşılığını almışlardı: Sosyal demokrasibayrağı altında ilk grev 1896 yılında tekstil işçilerinin önderliğinde gerçekleşti. Bugrevin bir diğer önemi de tek bir fabrikanın sınırlarını aşan grev olmasıydı. İşçilerarasında Sosyal demokrat hareket etkili olmaya başladığı ölçüde kendi içinde defarklı fikirler gelişmeye başladı. Sosyal demokrat hareketin gelişmesi ekonomik vesiyasi eğilimler arasında bölünmelere de neden oldu. Yukarıda belirtildiği gibiajitasyon yöntemi ekonomizme varma tehlikesini barındırıyordu.Ekonomistlerin anlayışına göre, sosyalistler ajitasyonları önce tek birfabrikadaki saf ekonomik sorunlarla, sonra fabrikalar arası taleplerle sınırlıtutmalıydılar. Rus halkının karşı karşıya bulunduğu genel siyasi ve toplumsal konularyakında sosyalistlerin ajitasyon yapmasına gerek olmaksızın işçiler, mücadeledenelde ettikleri deneyimler sayesinde siyasete ihtiyaç olduğunu öğreneceklerdi. Lenin,Martov ve diğer önemli liderlerin olmayışı birlik içinde ekonomizme kayışı hızlandırdı.Rusya’da ekonomizmin gelişmesinde bir iç ve bir de dış etken önemli roloynadı. Ekonomizmin gelişmesindeki iç etken Rus gizli polisinin, işçilerin küçükgereksinimlerini ve taleplerinin yerine getirerek onların büyük hedefleri olan Çarlığınyıkılması yönündeki tüm girişimleri engellenebilirdi. İkinci etken ise, Almanya’dagelişmekte olan sosyal demokrasinin fikir babası Bernstein idi. Ekonomizm ileBernstein’in fikirleri arasında büyük ilişki vardı: İşçi sınıfının görevi askeri direnişçizgisini izlemek olmalıydı. Ancak, bu hareket hiçbir zaman siyasi eylemyönelmemeliydi. Askeri direniş çizgisine göre, sosyalistlerin görevi sendika kurmaçabalarında işçilere yardım etmek ve siyasi mücadelede liberal burjuvaziye destekolma biçiminde sürdürülmeliydi. Lenin ve Martov ile ekonomistler arasındaki tartışma daha sonra da Lenin vediğerleri arasında, örgütün biçimi hususunda kendini gösterdi. 1896’da St. Petersburggrevinin başarılı girişiminin ardından bir kısım işçi ve aydın, parti üyeliğininprofesyonel devrimcilerden oluşan bir bütün olmaktan çıkarılması gerekliliğinivurguladı. Bu anlayışa göre, ekonomik ajitasyon yapıldığı bir ortamda “gizlilik” ve“merkeziyetçilik” esasına dayalı bir örgütlenme bu kadar da önemli olmayacaktı.Ekonomist anlayışa dayalı parti örgütü, özünde yerel örgütlenmeden oluşacak, tek birfabrikadaki ya da en fazla bir bölgedeki birkaç fabrika işçilerinin karşı karşıya olduğusorunlarla ilgilenecekti.Lenin, işçi sınıfının bilinçlenmesine ilişkin yaptığı açıklamalardan anlaşılacağıüzere, dışarıdan bilinç sayesinde işçilerin, “kendinde sınıftan” “kendi için sınıfa”dönüşebileceğini vurgulamakta, bunu da profesyonel devrimcilerden oluşan partiaracılığıyla gerçekleştirilebileceğini özellikle vurgulamaktadır. Ancak, bu noktadansonra da Leninist bir partinin, nasıl bir örgütlenme içinde olacağını, hangi strateji vetaktikleri izleyeceğinin belirlenmesi önem kazanacaktır.Lenin’in “örgüt teorisi” bu üç öğenin diyalektik bir birliği olarak ortaya çıkar.Buna göre: (1) Emperyalist çağda geri kalmış ülkeler için devrimin günümüzdekigerçekliğinin teorisi; (2) proleter sınıf bilincini kesintili ve çelişkili gelişimini vebirbirinden ayırt edilmesi gereken en önemli aşamaların teorisi; (3) Marksist teorininözünün ve onun bir yanda bilimle, öte yandan da proleter sınıf mücadelesi ile olanözel ilişkinin teorisi.44 Bu üç öğenin, Lenin’in örgüt anlayışının toplumsal temelini oluşturduğugörülecektir. Bunlar olmaksızın teori, keyfi, maddeci olmayan ve bilim dışı bir nitelik taşır. Lenin’in parti anlayışı öncü partiye, orta yada uzun vadede kaçınılmaz olandevrime tarihsel olarak önderlik etme rolünü tanıyan tek parti anlayışıdır.Lenin’in parti anlayışı, proleter sınıf bilincinin özgül bir çözümlemesin-den,başka bir deyişle sendikal ya da mesleki bilincin aksine siyasal bilincin proleter sınıfmücadelesinin nesnel gelişmelerinden, kendiliğinden çıkmadığı anlayışından ayrıdüşünülemez. Lenin’in örgüt anlayışı, bilimsel çözümlemenin ve özellikle de Marksistteorinin belli ölçüde özerk olmasına dayanır.Lenin’in örgüt teorisi, proleter sınıf mücadelesinin ortaya çıkışı, proleterdevrimin ortaya çıkışı ve proleter devrimin ilkel başlangıcıyla koşullanmış olmaklabirlikte, sınıf mücadelesinin kaçınılmaz mekanik bir sonucu olarak değil, ancak uzunsüreli bir mücadele içinde sınıf mücadelesiyle bütünleşebilecek ve onabağlanabilecek bir teorik pratiğin sonucu olarak yorumlanmalıdır.45 Lenin, Sosyal Demokrat Parti kurulduğundan beri hareket içindeekonomistlerin etkinliğinin artmasının endişesini taşımaktadır. Lenin, kendiliğindengünlük parça parça ekonomik mücadeleden uzaklaşıp ulusal bir siyasi partininörgütlenmesine doğru çalışımlara başladı.46 Lenin, Plehanov ile yaptığı görüşmeler sonrasında çıkarılan “Iskra” adlıgazetenin ilk sayısında yaptığı açıklamalarda şu tespitlerde bulunuyordu:“Örgütlenmiş güçlü bir partimiz olsaydı bir tek grev, politik bir gösteriye, rejime karşıpolitik bir zafere dönüşebilirdi; örgütlenmiş güçlü bir parti olsaydı bir tek yerdekiayaklanma, başarılı bir devrime yol açabilirdi.”47 Lenin, “Iskra”nın ilk sayısında, partiörgütlenmesi üzerine yaptığı bu ilk açıklamalar sonraki tartışmalar açısından önemliip uçları vermektedir. RSDİP’nin asıl kuruluşu Plehanov önderliğinde 1903 yılında önce Brüksel’desonra da Londra’da toplandı. Bu Kongrelerde dikkate değer en önemli husus 1912yılında, partinin resmi olarak “Bolşevik” ve “Menşevik” diye iki farklı fraksiyonarasında bölünmesine neden olacak tartışmaların ilk kıvılcımlarını görmekteyiz.Lenin, 1902 yılının ilk ayları boyunca parti örgütlenmesine ilişkin her türlüoportünist tavize karşı çıkmış, bir yandan da aktif olarak mücadele vermiş idi. Partiprogramında belirlenen hedefler üç gruba ayrılıyordu. Birincisi, siyasal amaçlar: Eşitve genel oy hakkı, basın özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü. İkincisi,işçilerin ekonomik talepleri: İş gücünü sekiz saate indirme, yaşlı ve sakatlar içindevlet sigortası v.b. Üçüncüsü, köylülerin ekonomik talepleri: Toprak köleliğininkaldırılması sırasında haksız yere elinden alınan toprakların geri verilmesi.Dikkat edilirse tüm bu talepler devrimin ilk aşamasında radikal burjuvazinindesteğini alabilmek için azami talepler olarak düşünülmüştü. Bu yakın hedeflerle nihaihedef olan sınıfsız toplum arasında bir bağlantıya değinilmedi.48 Amaçlarınıngerçekleştirilmesi yolunda ilk adım olarak otokrasinin devrilmesi ve bütün halktarafından serbestçe seçilmiş bir kurucu meclisin oluşturulmasını talep ediyordu. Buprogram 1919 yılına kadar değiştirilmeden kaldı.Partiye nasıl üye olunacağı konusundaki asıl tartışmaya sıra geldiğindeKongre’ye, Martov ve Lenin tarafından iki farklı önerge sunuldu. Bu önergelerdeşöyle deniyordu:“... Martov'un tasarısındaki birinci madde şöyle: "Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisininüyesi, parti programını kabul ederek, parti organlarının [aynen böyle!] denetim ve yönetimialtında, partinin amaçlarını gerçekleştirmek için faal olarak çalışan kişidir." Benim tasarımdaki birinci madde şöyle: "Parti üyesi, parti programını kabul eden ve hem mali yönden, hem partiörgütlerinden birine bizzat katılarak partiyi destekleyen kişidir." 49Alıntıdan anlaşılacağı üzere bu iki devrimci arasındaki temel fark Martov,partiye daha çok üye olabilmenin koşullarının genişletilmesinin gerekliliğinivurgulamaktaydı. Lenin ise, profesyonel devrimcilerden oluşan bir partinin öneminivurguluyor, gevezeler ile işçiler arasında kesin bir sınır çizilmesini istiyor idi. Lenin’indisiplinli ve merkezi esaslara dayalı örgütlenmiş parti anlayışının bir benzeri, Engelstarafından anarşistlere karşı verilen mücadele esnasında ortaya atılmıştı.50 Partiörgütlenmesine ilişkin yapılan bu tartışmalarda Plehanov Lenin’in önerisini destekledi.Çok büyük tartışmalardan sonra Martov’un önerisi 23 olumsuz oya karşı 28 oy ilekabul edildi. Lenin bunun üzerine seçildiği Iskra Gazetesinin yayın kurulununbaşından istifa etti. Plehanov, Lenin’den boşalan yere Menşevikleri getirdi. Lenin’inparti örgütlenmesine ilişkin yaklaşımı zamanla Plehanov’un Lenin’e karşı tavıralmasına neden oldu. Eğer Lenin, parti örgütlenmesine ilişkin bu katı tutumundaısrarlı olacaksa önünde tek bir yol vardı: Bolşevik bir fraksiyon olarak örgütlenip,siyasi mücadeleye öyle devam edecekti. Nitekim de öyle oldu.“Iskra” Gazetesi’nin tamamen Menşeviklerin eline geçmesinden sonra Lenin’in“disiplinli”, “merkeziyetçi” esaslara dayalı ve profesyonel devrimcilerden oluşan partiörgütlenmesi anlayışına karşı çıkan ardı arkası kesilmeyen yazılar yayınlanmayabaşlandı. Vera Zasuliç, Lenin’in devlet anlayışının XIV. Louis’in devlet anlayışıylaaynı olduğunu yazıyor; Troçki, Lenin’in bu yöntemlerinin Fransız Jakobenlerinkiyleaynı olduğunu söylüyordu. Lenin’e yönelik tepki Menşeviklerle sınırlı değildi. Alman Sosyal Demokrat Partisi’nden de tepki vardı. Özellikle de Rosa, Lenin’in bumerkeziyetçi esaslara dayalı parti örgütlenmesini antidemokratik buluyordu.511904 yılında Lenin Cenevre’de bir toplantı düzenledi. Bolşevik merkez örgütüolarak görev yapacak bir çoğunluk komitesi kuruldu. Iskra’ya karşı olarak Vperyod(İleri) adlı yeni bir gazete yayınlamaya başladı. Bu yeni gazetenin amacı,Menşeviklere karşı amansız bir mücadele yürütmekti. Lenin’in asıl amacı, parti içindebir hizip yaratıp muhalifleri partiden uzaklaştırmaktı. Lenin’in mücadelesindemuhalifleriyle uzlaşmaya yer yoktu.Lenin’in bu ilk dönem de partinin izlemesi gereken “strateji” ve “taktiklere”ilişkin ilk tespitleri şunlardı: (1) Liberal burjuvaya karşı amansız bir muhalefetsürdürmek, (2) proletaryanın köylülük üzerine hegemonyasını savunmak, (3) sanayiülkelerinin proletaryası ile sömürge ülkelerindeki köylü kökenli ulusal kurtuluşhareketleri arasında bir ittifak kurmak öncelikli fikirlerin arasında geliyordu. Çünküküçük burjuvazinin sınıf karakterine bağlı olarak köylülük, proletarya ile burjuvaarasında sürekli bir ikilem yaşamaktadır. Köylüler, feodaliteye ve emperyalizme karşısavaştıkları ölçüde devrimci, küçük özel mülkiyete tutundukları ölçüde gericidirler. Bunedenle proletarya köylüyle hem ittifak kurmak, hem de ondan ayrı durmakzorundadır.52 Lenin, kitlelerin ilkel yıkıcı gücüyle devrimciler örgütünün bir bütün halindegelip birleştirilmesinin önemini vurguladı. Devrimciler örgütünün, kendiliğinden ayağakalkan kitlelerin dinamik yapılarını devrime kanalize etmek için hareketi yönlendirmekzorunda olduğunu söylemesi, Menşeviklerin ve Rosa’nın, işçilerin bağımsız eylemgeliştirmesi gerektiği yönündeki düşüncesiyle çelişmekteydi. Lenin, işçi sınıfıhareketinin, işçi sınıfının büyük bir kesimini eyleme çekebilirken; devrimci örgüt her yerde ve her zaman sınıf bilinci olmayan işçileri değil, bilinçli işçilerin temsilcisi olmasıgerekliliğini savundu. Lenin, proletaryanın, bütün bir sınıfı kucaklayan partiyi henüzyaratabilecek durumda olmadığını vurguladı. Lenin sorunu şöyle ortaya koyuyordu:“...1 sürekliliği sağlayan istikrarlı bir önderler örgütü olmadan hiç bir devrimci hareketvarlığını sürdüremez; 2 hareketin temelini oluşturan ve ona katılan halk yığınları mücadeleyekendiliklerinden ne kadar büyük sayıda sürüklenirlerse, böyle bir örgüte olan gereksinme oölçüde ivedileşir, ve bu örgüt de o ölçüde sağlam olmalıdır (yoksa demagogların yığınlarındaha geri kesimlerini peşlerinden sürüklemeleri daha da kolaylaşmış olur); 3 böyle bir örgütesas olarak devrimci eylemi meslek edinmiş kimselerden oluşmalıdır; 4 otokritik bir devlette,böyle bir örgütün üyelerini devrimci eylemi meslek edinmiş kimselerle ve siyasal polislemücadele sanatında profesyonel olarak eğitilmiş kimselerle ne denli sınırlarsak örgütü açığaçıkartmak, o ölçüde zorlaşacaktır; 5 harekete katılabilen ve orada etkin olarak çalışabilenişçilerin ve öteki toplumsal sınıflardan gelme öğelerin sayısı o ölçüde büyük olacaktır.”53Lenin yaptığı bu açıklamalarda üzerinde ısrarla durduğu şey, işçi sınıfınıngeniş kitlelerinin yalnızca “öncüsü” olması gerekliliğiydi. İşçi sınıfının Rusya’dakitlelerin öncüsü olması gerektiğine ilişkin yaklaşımı Lenin ve Narodnikler arasındageçen tartışmaya dek uzanmaktaydı. Lenin, yukarıda izah edildiği üzere, Rusya’nınhızlı bir biçimde kapitalistleştiğini ısrarla vurgularken; aynı zamanda da “proletaryanınöncü rolünü” ispatlamaya çalışıyordu.54 Çünkü işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki ilişkive çelişki üzerinden yürütülen devrim stratejisi bir ülkenin kapitalistleştiğini gösterenen tipik özelliğiydi. Lenin, Rusya’da gelişen kapitalizmin sınıf çelişkilerinikeskinleştirdiği için bu durumu olumlu bir gelişme olarak görmekte, ama aynı orandada burjuvaziye karşı mücadeleyi sahiplenmekteydi. Tarihsel gelişme eğilimlerinin diyalektik olarak kavranışı “proletaryanınbağımsız olarak” ortaya çıkmasını gerektiriyordu. Çünkü, kapitalizmin Rusya’dabağımsız olarak gelişmesi kabul edildiği taktirde bundan çıkarılacak sonuç, kapitalistgelişmenin tamamlanması zorunluluğu ve bu gelişmenin ideolojik taşıyıcısınınburjuvazi olduğu gerçeğinin kabul edilmesini gerektirecekti. Böylece burjuvazi,feodalizm ve onun kalıntılarını tasfiye ettikten sonra modern kapitalist toplumdaproletaryanın bağımsız sınıf mücadelesine başlayabileceği yönündeki Marksistyaklaşımı geçerli olacaktı.55 Marx, Manifesto’da yaptığı açıklamalarda, proletaryanınizlemesi gereken hedefleri şöyle belirlemişti:“... Proletarya, her şeyden önce siyasal gücü ele geçirmek, ulusun önder sınıfıdurumuna gelmek, bizzat ulusu oluşturmak zorunda olduğuna göre, kendisi, bu ölçüde,ulusaldır, ama sözcüğün burjuva anlamında değil.”56Sorun ortaya böyle konulduğunda iki nokta ortaya çıkıyordu: Devrim güncel birsorun olarak, işçi hareketinin günlük meselesi olarak mı görülecekti; yoksa artıkkararlar üzerinde birleştirici bir etki sağlamaya yarayan uzak bir nihai hedef olarak mıele alınacaktı?Burjuvazi bir dönem için ilerici bir misyona sahip olmuş olabilirdi, amaproletarya devriminin hızlıca yaklaşması, burjuvaziyi diğer gerici güçlerle ittifakarayışına yöneltmişti. Bir yandan burjuvazinin ekonomik olarak varolma çabası vegelişme koşullarının güvence altına alması temeli üzerinde, eski güçlerin siyasalegemenliği altında, burjuvazi ve aristokratik güçler arasında bir ittifak kurulmasınımümkün kılıyordu. İdeolojik olarak kokuşan burjuvazi kendi eski devrimci taleplerinigerçekleştirme ideallerinin çok gerisinde kalmış, artık yerini proleter devrimebırakmıştı. Rusya koşullarında burjuvazi tarihsel misyonunu tamamladığına göre Orta Çağ’dan çağımıza geçiş yönünü gösteren belirleyici güç yalnızca proletarya olabiliridi.57 Sınıflar arası ittifaka dayalı proletaryanın girişeceği bir devrimde burjuvaziye yeryok ise geriye tek seçenek olarak Rus köylüsü kalıyordu. Bu anlayışa göre köylüler,nesnel sınıf olarak içgüdüsel bir ayaklanmaya girişme kabiliyetindeydiler. Rusya’nınkendine özgü sosyo-ekonomik yapısı da proletarya ve köylünün ittifakı için nesnel birzemin yaratmıştı.58 Bu nedenden dolayı “devrimin güncelliği” burjuvazi için geçerliolamazdı. Bir başka deyişle devrimin güncelliği işçi sınıfı için geçerli iken; burjuvazitarihsel misyonunu tamamlamıştı. Eğer burjuvazi Rusya’da tarihsel misyonunutamamladıysa ve artık gerici bir sınıf olarak işçi sınıfının karşısına çıkıyorsa, öncüsınıf nasıl bir örgütlenme içinde devrimci mücadeleyi yürütecekti.Eğer devrimin güncelliği, Rusya’da, işçi sınıfı için geçerliyse ve burju-vaiziyekarşı yürütülecek devrimci mücadele öncü sınıf aracılığıyla gerçekleştirilecekse, ozaman proletaryanın burjuvadan bağımsız devrimci bir ideolojiye de sahip olmasıgerekiyordu. Lenin şöyle diyordu:“... Çalışan yığınların hareketlerinin süreci içerisinde kendi başlarına formüleedecekleri bağımsız bir ideolojiden söz edilemeyeceğine göre, tek seçenek şu oluyor —yaburjuva ideolojisi, ya da sosyalist ideoloji. İkisi arasında bir orta yol yoktur (çünkü insanlık"üçüncü" bir ideoloji yaratmamıştır ve ayrıca da sınıf karşıtlıklarıyla parçalanmış bir toplumdasınıf-dışı ya da sınıf-üstü bir ideoloji söz konusu olamaz). Öyleyse, herhangi bir biçimdesosyalist ideolojiyi küçümsemek, ona birazcık olsun yan çizmek, burjuva ideolojisinigüçlendirmek anlamına gelir.” 59Bu noktadan sonra da öncü parti anlayışı önem kazanmaktadır. Çünküsosyalist ideoloji ancak dışarıdan kitlelere –öncü parti anlayışıyla- verilebilir. Lenin,öncü parti anlayışı derken ne kastettiğinin anlaşılması son derece önemlidir. Öncü parti iki anlamda anlaşılıyordu: (a) Hem nitelik, (b) hem nicelik. Nitelik anlamındaparti, işçi sınıfının yüksek katmanlarına ait ve sosyalizm düşüncesine daha fazlaangaje olmuş, işçi sınıfını kucaklayan bir seçkinler oluşumu olacaktı. Nicel olarak iseparti, herkese açık olmayıp profesyonel devrimcilerden oluşmalıydı. Profesyoneldevrimcilerin öncülük ettiği parti aynı zamanda “gizlilik” esasına dayalı olarakörgütlenmeliydi. Bu anlayış, her üyeliğin partiye kabul edilmesi gerekliliği yönündekiMenşevik görüşün tam karşıtıydı.Lenin’in öncü parti anlayışına göre, parti üyelerinin sayısı gizlilik koşulunabağlandığından üyelik dar tutulmalıydı. Parti, gizlilik koşullarında yaşayıp hareketetmeye hazır, bu yaşamı sürdürecek yetenekte insanlardan oluşmalıydı. Partininbileşimini sıradan insanlardan değil, profesyonel devrimcilerden oluşmalıydı.Devrimciler örgütü, öncelikle, devrimci eylemleri mesleği sayan kişilerdenoluşmalıydı.60 Kitleler, ancak bu öncü sayesinde yönlendirilebilirdi. Lenin şöyleyazıyordu:“... Eğer biz, görevimizin, her hoşnutsuzluk belirtisinden yararlanmak ve ne kadarküçük olursa olsun her protesto hareketini bir araya getirip bunları en iyi bir biçimdekullanmak olduğunu anlamazsak (ki çoğunlukla gerçek durum böyledir), ancak sözde"siyasetçiler" ve sosyal-demokratlar oluyoruz.”61Kitleler sınıf bilinci edinip örgütlenecek bütün burjuvaya karşı açık sınıfsavaşında eğitilip yetişmedikçe sosyalizm mücadelenin dışında bir yer tutacaktır.Lenin, terörizme baş vurmayı aynı gerekçelerden ötürü –kitlelerden kopukolma nedeniyle- reddediyordu. Çünkü terörist taktiklerin kitleler adına ya da kitlelerlebirlikte, kitleler arasında çalışmayla herhangi bir bağlantısı yoktu. Lenin, şiddettitamamıyla reddetmiyor, sadece geniş halk yığınlarının sınıf bilincine dayalı bir ayaklanmasını ön gördüğünden ve kitlelerin henüz bilinçlenme düzeyineulaşamadığından dolayı bu aşamada şiddette tamamıyla karşıydı.Lenin’in “merkeziyetçi” esaslara dayandırdığı parti yapısı zannedildiği kadarbasit bir örgütlenmeden ibaret değildi. Lenin’in örgütlenme anlayışı partinin,yukarıdan aşağıya doğru ve parçalar karşısında merkezin halkalarıyla yetkileriningenişletilmesine ağırlık veriyordu.62 Lenin, bu dönemde, parti örgüt yapısına ilişkin ennet açıklamasını “Bir Yoldaşa Mektup” adlı makalesinde formüle edecekti.Lenin, teorik gerçekleri, taktik ilkeleri, genel örgütlenme görevlerini ve herhangibir an için partinin genel görevlerini geliştirip ortaya çıkaran gazetenin, partininideolojik önderi olması gerektiğini vurgulamaktaydı. Ancak, bütün komitelerle bizzatbağları sağlayan, Rusya Sosyal Demokratlar arasındaki devrimci güçleri kucaklayanve yayınların dağıtılması, bildirilerin bastırılması, özel uğraşları üslenecek kişilerin vegrupların atanması, gösterilerin organize edilmesi ve Rusya çapında birayaklanmanın örgütlenmesi gibi partinin genel sorunlarıyla uğraşan özel bir merkezgrup –Merkez Komite- hareketin doğrudan önderi olmalıdır. Yukarıda izah edildiği gibiparti, gizlilik ve süreklilik esasına dayalı hareket ettiğinden: (a) Merkez Organ, (b)Merkez Komite biçiminde örgütlenecektir. Bunlardan Merkez Organı, ideolojikönderlik sorumluluğu yürütecek; Merkez Komite ise, doğrudan ve pratik önderliksorununu yürütecektir.63 Lenin’in bu açıklamasına dikkat edildiğinde partiörgütlenmesinde Merkez Komite ve Merkez Organına çok önemli görevleryüklenilmesinin yanında aralarında çok önemli iş birliğinden bahsetmektedir. Leninşöyle diyor:“... Bu gruplar arasındaki eylem birliği ve gerekli dayanışma sadece tek bir Partiprogramıyla değil, aynı zamanda bu iki grubun bileşimiyle (her iki grup da. M.O. ve M.K., birbiriyle tam bir ahenk içinde olan kimselerden meydana gelmelidir) ve düzenli ve sistemliortak toplantıların düzenlenmesiyle de sağlanmalıdır.”64Komitenin hem aydınlardan hem de işçilerden oluşması önemlidir. Onları ikifarklı komiteye bölmenin yanlış olacağı düşünülmüştür. Sosyal Demokrat hareketi tekbir komiteye sahip olmalıdır. Bu komite de kendini bütünüyle Sosyal Demokratfaaliyete adamış bilinçli Sosyal Demokratlardan oluşmalıdır. Bunlar mümkün olduğukadar çok işçinin bilinçlenmesine ve profesyonel devrimci haline gelmesine vekomitelere girmesine önem vermeliyiz. Komite üyelerinin işçi önderlerinin içindençıkması önemlidir. Çünkü, komite üyelerinin her şeye hakim olması büyük önemtaşımaktadır.Komite örgütlenmesine dikkat edildiğinde işçi ve aydın arasında kalın bir çizgiyoktur; aksine, işçi ve aydın sürekli bir ilişki halindedir. İşçiler devrimci mücadeleyikavradığı ve bilinçlendiği ölçüde komiteye girmelerinin karşısında bir engel yoktur.Lenin şöyle diyor:“... devrimciler örgütü, her şeyden önce ve esas olarak devrimci eylemi meslekedinmiş kişilerden oluşmalıdır (işte bunun için, devrimciler örgütünden söz ederken, devrimcisosyal-demokratları kastetmekteyim). Böyle bir örgütün üyelerinin bu ortak özelliğikarşısında, işçilerle aydınlar arasındaki, ve hele ayrı ayrı meslekler arasındaki her türlü ayrımkesin olarak silinmelidir. Besbelli ki, bu örgüt, pek geniş tutulmamalı) ve olabildiğince gizliolmalıdır. Bu üç ayırıcı nokta üzerinde duralım.”65Komitenin, yerel örgütlenmelerin tüm sorumluluğunu taşıması gerekir. Komiteüyeliği üçte iki çoğunlukla seçilmelidir. Yerel birimlerde yeni komiteler M.O.(MerkezOrgan) ve M.K. (Merkez Komite) arasındaki ilişki sonucunda kurulur. Komite üyeleriyeterli sayıda olmalı, kendi konusunda yeterli derecede eğitilmiş, çalışmanın tüm sorumluluğunu üstlenecek, tam anlamıyla bir temsil gerçekleştirebilecek, bağlayıcıkararlar alması sağlayacak yeterli sayıda üye olmalıdır.66 Komite üyelerinin sayısının fazla ve toplanmalarının güç olduğu durumlarda biryürütme grubu olmalıdır. Bu beş ya da daha az kişiden meydana gelmelidir. Bu grubakomite sekreteri kesin olmak şartıyla rehberlik edebilecek kişiler seçilmelidir.Tutuklanmaların olduğu durumlarda ise, çalışmaların sekteye uğramaması için bugruba da aday üyelerin sağlanması gerekir. Yürütme grubu faaliyetleri ve gruba üyeolma komitenin genel onayına bağlıdır.67 Lenin, komitenin altında: Tartışma toplantıları, semt çevreleri, semtçevrelerinin her birine bağlı propaganda çevresi, fabrikalar çevresi, belli bir semttekifabrika çevrelerinin delege temsilcilerinin toplantıları biçiminde olmasını vurguluyor.Bütün bunların bir komiteye bağlı olmasının yanında bir çok grup da oluşturulabilir.Lenin, tartışma toplantılarına ilişkin ciddi tereddütleri vardır, bu tartışma toplantılarınıngereksiz olduğunu düşünmektedir. En iyi devrimciler, en bilinçli devrimciler zatenkomitede olacaktır; ya da basın, ajitasyon gibi özel görevlerde çalışacaktır.Toplantılar, komitede, her semtte, her fabrikada öğrenci ve edebiyat çevrelerindeyapılmalıdır. Ancak toplantılar özel bir kurum haline getirilmemelidir.Tek tek her birey dilediklerini komitenin ve ayrıca M.O. ve M.K dikkatinesunma hakkına sahiptir. Verilecek konferanslar gizlilik esasına dayalı olarakgerçekleştirilmelidir. Tartışma ve temsili toplantılar yerine komite, harekette pratikolarak yer alanların mümkün olduğu kadar çok sayıda işçilerin katılmasından oluşantoplantılar yapmalıdır. Toplantının yeri ve zamanı komite tarafından belirlenmelidir.Semt gruplarının amacı, fabrikalar ile komiteler arasında aracılık etmektir.Semt gruplarının bir diğer amacı, komiteden aldığı yayınları gizlilik esasına uygun olarak dağıtmaktır. Dağıtım yapan semt grupları ile işçi fabrikaları ve işçi evleriarasında bir bağ kurulduğu zaman ayaklanmaya yardımcı olacaktır. Dağıtım boşbırakılmamalıdır. Gazete yoksa broşür olmalıdır. Bildiriler merkezden daha dar aracıçevrelere, oradan da dağıtıcılara sistemli olarak aktarılmalıdır. Parti sorunlarınıntartışıldığı yer semt çevrelerinde olmalıdır; ama yerel tartışmalar komitelerdeolmalıdır. Semt gruplarının oluşturulması demokratik merkeziyetçi esaslara dayalıyukarıdan aşağıya doğru olmalıdır. Semt grupları komite tarafından oluşturulur. Yanikomite kendi üyeleri arasından ya da komite arasında olmayan yoldaşlardan semtebir delege atar. Bu delegeler semt grubu kurma talimatı verir. Semt grubu delegeninbir koludur; yetkilerini komiteden alır.Propaganda çevreleri komite tarafından yürütülmeli ve kesinliklemerkezileştirilmelidir. Komite kendi üyelerine propaganda grubu oluşturma talimatıvermelidir. Propaganda grubu semt gruplarının yardımıyla tüm şehirde komiteyetkileri alanı içinde faaliyet göstermelidir. Propaganda grubu komitenin onayıyla altgruplar kurabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, kendine bağlı olan her gruba kendidelegesini atayabilir. Bu gruplara benzer diğer bir çok komite kolları oluşturulabilir.Komite başında bulunan yeteneksiz kişiler ise, tüzük ve seçim gibi hareketyöntemleriyle değil, her bir grubun ve alt grubun aldığı kararlardan M.K. ve M.O.‘yabaş vurmaları sonucunda görevden almayla sonuçla-nacaktır.68 Büyük işletmelerde işçiler hareket açısından önemlidir. Bu işletmelerdeki işçigrubu olabildiğince gizli olmalıdır. Dışta ise dallanıp budaklanmasını bilmelidir. Buişçiler içinde “yönetici” ve “hakim” bir grup olmalıdır. İşletme komitesi (ya da grup) herüyesi, kendini komitenin bir temsilcisi olarak görmeli, komitenin tüm kararlarını yerinegetirmeli, savaş alanındaki ordunun bütün yasa ve geleneklerine uymalıdır. İşletmelerdeki örgütlenmeler ayrı bir önem taşıdığından Lenin bu yapıyıönemsemektedir. Lenin’in bu anlayışına göre, Komite kendi içindeki bazı yetenekliüyelerine işletmelerde “alt komite” (işletme komitesi, işletme grubu) örgütleme göreviveriyor. Bu grup sürekli semt temsilcileriyle iyi ilişkiler içinde olup toplantılar düzenler.Yani yukarıda olduğu gibi işletme işçileri tarafından oluşturulan işçi komitelerioluşuyor.69 İşletme alt komiteleri kurul kuramaz gizlilik dereceleri ve örgütsel biçimleri farklıbir dizi işletme grubu ve çevresi örgütlenmeye girişecektir.70 İşletme alt komitesi, hertürden çevreler ağı sayesinde, bütün işletmeye yayılmaya, mümkün olduğu kadar çoksayıda işçiyi kucaklamaya çalışmalıdır. Alt komite faaliyetlerinin başarısı bu türdençevrelerin çokluğuyla ve yayınların dağıtımındaki başarılarla sağlanacaktır.71 Lenin, sınıfların mevzilenmesine ilişkin yaptığı tahlilde proletaryanın nasıl birörgütlenme içinde olacağını ve devrimci mücadelenin nasıl sürdürülmesi gerektiğinien ince ayrıntılara kadar yazmıştı. Lenin’in parti örgütlenmesi ve yürütülecek stratejiev taktiklere ilişkin yaptığı açıklamalar “Komintern’in” III. Kongresi’nde de vurgulandı.Lenin’de koşullara göre değişen çok geniş bir mücadele alanı vardır. Yukarıdaparti yapısına ilişkin izah edilen merkeziyetçi anlayış, Komintern’in III. Kongresindeyerini “demokratik merkeziyetçi” anlayışa bıraktı. III. Kongrede bu konu şöyle ortayakonuyordu:“Komünist partisinin örgütünde demokratik merkeziyetçilik, proletarya demokrasisi ilemerkeziyetçiliğin gerçek bir sentezi ve birikimi olmalıdır. Bu bileşim ancak parti örgütlenmesiher zaman birlikte ve bir bütün olarak faaliyet yürüttüğü ve mücadele ettiği zaman eldeedilebilir.”72 Lenin’in parti örgütlenmesi anlayışı genel olarak göz önündebulundurulduğunda -özellikle de Lenin karşıtları tarafından- bürokratik bir oluşumumeydana getirdiğini ve bu bürokratik oluşumun işçi sınıfı üzerinde katı bir denetimeyol açacağı biçiminde eleştirildi. Dahası, Stalin döneminin o katı bürokratikegemenliğinin buna bir örnek teşkil ettiği vurgulandı. Stalin dönemi bu çalışmanınsınırlarını aştığından dolayı, ancak Lenin’in bürokratik yapı karşısındaki tutumuölçüsünce değinilebilir. Komintern’in III. Kongresinde bürokratikleşmeye ilişkin olarakşöyle deniyor idi:“…Komünist parti içinde merkeziyetçilik, biçimsel ve mekanik bir merkezileşmedeğildir; komünist partinin merkezileşmesi, yani güçlü etkili ve aynı zamanda esnek birönderliğin yaratılması demekti. (...) Biçimsel yahut mekanik merkezileşme iktidarın partibürokrasisinin elinde merkezileşmesi demektir; bu da parti bürokrasisinin diğer parti üyeleriniveya partinin dışındaki devrimci proleter kitleleri tahakküm altına almasına geçit verecektir.”73Alıntıdan anlaşılacağı üzere Lenin’in merkeziyetçi esaslara dayalı partianlayışında, bürokratik bir oluşumu hiçbir şekilde kabul edilmemekte; böyle biroluşumun işçi sınıfı üzerinde tahakküme neden olacağı vurgulanmaktadır.Lenin’in geliştirdiği parti örgütlenmesi ve yürütülecek devrim stratejisi vetaktiklere ilişkin genel geçer bir parti protototipi oluşturulamaz. Çünkü, Lenin’indevrimci mücadelesinde, Rusya’nın kendi özgü koşulları içinde gelişen ve değişençok geniş bir devrim stratejisi söz konusudur. Sonraki bölümlerde izah edileceğiüzere proletaryanın Rusya’da yürüttüğü devrimci mücadelenin koşulları süreklideğiştiğinden, 1905 öncesi, 1905 sonrası, 1917 Devrimi ve sonrasında yürütülenmücadele de ciddi değişikliklere uğrayacaktır.
5 David Shub, Her Yönüyle Lenin, Birinci cilt, Çeviren: Vedat Günyol (1. B., İstanbul: BFS Yayınları, 1997), s. 16.
6 Ibid., s. 17-21.
7 Alexadre Koyre, 19. Yüzyıl Başlarında Rusya’da Batıcılık Ulusçuluk ve Felsefe, Çeviren: İzzet Tanju (1. B., İstanbul: Belge Yayınları, 1994), s. 10-20.
8 Shub, s. 19.
9 Tony Cliff, Partinin İnşası, Birinci cilt, Çeviren: Tarık Kaya (1. B., İstanbul: Yeni Gün Yayınları, 1987), s. 26.
10 Shub, s. 20.
11 Ibid., s. 22.
12 Helene Carrene D’Encausse, Lenin Biyografisi, Çeviren: Ali Cevat Akkaoyunlu (1. B., İstanbul: Doğan Kitap, 2002), s. 47.
13 Shub, s. 29.
14 Shub, s. 30.
15 Cliff, s. 29.
16 Carrene D’Encausse, s. 26.
17 Ibid., s. 33.
18 Ibid., s. 34.
19 K. Marx, F. Engels, Seçme Yazışmalar, İkinci cilt, Çeviren: Yurdakul Fincancı (1. B., Ankara: Sol Yayınları, 1996), s. 26-7.
20 V. İ. Lenin, Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşılır, Çeviren: S. Vahap Erdoğdu (4. B., Ankara: Sol Yayınları, 1979), s .68.
21 Carrene D’Encausse, s. 64.
22 V. İ. Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi, Çeviren: Seyhan Erdoğan (2. B., Ankara: Sol Yayınları, 1988), s. 27.
23 Ibid., s. 28.
24 E. H. Carr, Bolşevik Devrimi, Birinci cilt, Çeviren: Orhan Suda (2. B., İstanbul: Metis Yayınları, 2002), s. 17.
25 Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çeviren: Sevim Belli (4. B., Ankara: Sol Yayınları, 1995), s. 46.
26 Metin Çulhaoğlu, Bir Mirasın Güncelliği, (3. B., İstanbul: YGS Yayınları, 2002), s. 88.
27 Tülin Öngen, Prometheus’un Sönmeyen Ateşi Günümüzde İşçi Sınıfı, (2. B., Ankara: Alan Yayıncılık, 1996), s. 61.
28 Çulhaoğlu, s. 89.
29 Ibid., s. 90.
30 V. İ. Lenin, Ne Yapmalı, Çeviren: İsmail Yarkın (1. B., İstanbul: İnter Yayınları, 1993), s. 29.
31 Ernest Mandel, Leninist Örgüt Teorisi, Çeviren: Oktay Emre (2. B., İstanbul: Yazın Yayıncılık, 1977), s. 12.
32 Carrene D’Encausse, s. 76.
33 Marcel Liebman, Lenin Döneminde Leninizm, Birinci cilt, Çeviren: Osman Akınhay (1. B., İstanbul: Belge Yayınları, 1990), s. 21.
34 Carr, s. 21.
35 Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 23.
36 Tülin Öngen, s. 50-51.
37 Karl Marx, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire Darbesi, Çeviren: Sevim Belli (4. B., Ankara: Sol Yayınları, 1995), s. 21.
38 Lenin, Ne Yapmalı, s. 77.
39 Karl Marx, Alman İdeolojisi, Çeviren: Sevim Belli (3. B., Ankara: Sol Yayınları, 1987), s. 70.
40 Mandel, s. 15.
41 Lenin, Ne Yapmalı, s. 78.
42 Ibid., s. 77.
43 Cliff, s. 66.
44 Mandel, s. 7.
45 Ibid., s. 9.
46 Cliff, s. 84.
47 Shub, s. 22.
48 Carr, s. 36.
49 V. İ. Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, Çeviren: Yurdakul Fincancı (1. B., Ankara: Sol Yayınlar, 1992), s. 58.
50 Cliff, s. 126.
51 Carr, s. 44.
52 Cliff, s. 54.
53 Lenin, Ne Yapmalı, s. 132- 33.
54 Gyorgy Lukacs, Lenin’in Düşüncesi Devrimin Güncelliği, Çeviren: Ragıp Zarakolu (2. B., İstanbul: Belge Yayınları, 1998), s. 17.
55 Ibid., s. 18.
56 Karl Marx, Komünist Manifesto, Çeviren: Muzaffer Erdost (2. B., Ankara: Sol Yayınları, 1978), s. 134.
57 Lukacs, s. 20-22.
58 Ibid., s. 23.
59 Lenin, Ne Yapmalı, s. 46.
60 Cliff, s. 31.
61 Lenin, Ne Yapmalı, s. 110.
62 Cliff, s. 33.
63 V. İ. Lenin ve J. Stalin, Örgütlenme Üzerine, Çeviren: İsmail Yarkın (3. B., İstanbul: İnter Yayınları, 1989), s.14.
64 Ibid., s. 16.
65 Lenin, Ne Yapmalı, s. 120.
66 Lenin ve Stalin, Örgütlenme Üzerine, s.17.
67 Ibid., s.18.
68 Ibid., s. 23.
69 Ibid., s. 24.
70 Ibid., s. 26.
71 Ibid., s. 27.
72 V. İ. Lenin, Komünist Enternasyonal, İkinci cilt, Çeviren: Orhan Dilber (1. B., İstanbul: Maya Kitapları, 2002), s. 66.
73 Ibid., s. 67.